Çok kişi durumun ciddiyetinin ve hassasiyetinin hâlâ tam olarak farkında değil. ne yazık ki siyasiler de sivil toplum kuruluşları (stk) da medya mensupları da paketi eksik tarafından, büyük fotoğrafı görmeden, göremeden yorumlayıp anlatmaya çalışıyor. şu ana kadar anlatılan "bu paket yasalaşırsa Türkiye bir polis devleti olacak. polis istediği zaman evinize girecek. evde boş bira şişesi bulsa sizi alıp götürecek" vb şeklinde.
keşke sadece bununla kalacak olsaydı...
önce önümüzde duran manzaraya bakalım: 3 ay sonra bir seçim var. seçimden sonra da başkanlık sistemini getireceğini söyleyen bir cumhurbaşkanı.
bu ülkenin 12 yılda nereden nereye geldiği zaten ortada. taa 12 yıl önce yaptığımız uyarıları "eki eki eki... uçmuş bunlar" diye alaya alanlar, "aaa bugün de şeriat gelmedi" diye dalgaya vuranlar, bugün o uyarılarda anlatılanların gerçekliğini gayet net olarak görüyor. niçin "köprüden önce son çıkış" diye bas bas bağırdığımızı da anlatmaya çalışayım.
bu ülkede hukuk bitti! 17 aralık 2013 ihale ve rüşvet operasyonu sürecinde, Türkiye Cumhuriyeti'nde bir ilk yaşandı. devletin savcıları, bir şüphelinin gözaltına alınması emrini verdi polislere ve devletin polisleri, mevcut yasaları da hiçe sayarak savcının emrine uymayı reddetti! polisler, bilal erdoğan hakkında verilen gözaltı emrine uymadı. üzerine, emniyet teşkilatı, sağlı sollu tokat atılırcasına tarumar edildi; emniyet müdürleri ve polis memurları görevden alındı, sürgün edildi... aynı şekilde hakim ve savcılara da benzer bir operasyon uygulandı.
bakın bunun daha ötesi yok, bitti! o biten hukukun ardından son birkaç haftada yaşananlara bakın. bir cumhurbaşkanı, ilk kez çıkıp bir siyasi partiye oy istedi bu ülkede! askeri darbe zamanlarında seçime gidilirken işaret edilen lider/parti oldu geçmişte ama sivil yönetim döneminde, cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşandı ve bir cumhurbaşkanı, bir siyasi parti için oy istedi. bakın, seçimlere henüz 3 ay var ve bu paket henüz yasalaşmadan oluyor bunlar.
şu saatlerde de tbmm'de devam etmekte olan iç güvenlik paketi oylamaları sırasında, tbmm'de alenen hukuksuzluk yaşanıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde içtüzük hiçe sayılarak iktidar partisinin hukuk dışı uygulamaları devam ediyor. hem de canlı yayında, hem de gözümüzün önünde oluyor tüm bunlar. üstelik bu paket henüz yasalaşmadan...
bu paket yasalaşırsa, sen sadece tesadüfen geçtiğin yere atılan biber gazından ötürü yüzünü kapattığın için ceza almayacaksın. bu kadar basit bile olmayacak. eldeki verileri ve öngörüleri birleştirerek bakalım bence tabloya.
"köprüden önce son çıkış" diyoruz ya, köprünün öte tarafında ne olduğunu görelim o zaman.
ilk önce, ot gibi yaşayanları hemen ilgilendirmeyecek kısımdan başlayalım. üç ay sonra seçim var. tayyip erdoğan, daha şimdiden başladı akp'ye oy istemeye. seçime bir ay kala parti genel başkanı gibi seçim otobüsünün üstüne çıkıp açık açık oy istemeyeceğinin garantisini kim verebilir? "hassiktir lan, uçma o kadar" mı dediniz? bunun olması durumunda, hangi hakimin, hangi savcının erdoğan hakkında ceza uygulayacağını, bir ceza kesilse bile hangi polisin o ceza gereği kendisine dokunabileceğini de söyleyebilir misiniz? bakın, daha şimdiden oy istiyor işte hepimizin gözü önünde. daha bunun uçması mı var? sen diyelim ki "aaa, n'oluyor lan" deyip protesto etmek için sokağa çıktın, basit bir yürüyüş yapacaksın. bu yasa çıktıktan sonra o yürüyüşte başına gelecekleri artık biliyorsun ama di mi? daha bugün söylenene bakın: (bkz: sokağa çıkmak demokratik hak değildir)
aslında bu bkz bile korkutucu bu haliyle. çünkü bu yasa geçtikten sonra seçim çalışmaları kapsamında sokağa çıkanlara bir şey yapılıp yapılmayacağı bile sorgulanabilir.
şu şartlar altında nasıl bir seçim bir yaşayacağımızı ben kestiremiyorum açıkçası. gerek parti çalışmalarına, gerekse seçim sandıklarına polisle müdahale edebilirler. çünkü paket maddeleri buna izin veriyor. parti çalışmasına katıldın ve yorgunluktan kola içtin diyelim ki. polis seni elindeki boş kola şişesinden ötürü alıp götürebilir, "molotof yapma ihtimali vardı" diyerek. üzerindeki kıyafet ve/ya herhangi bir aksesuar, bir terör örgütünün sembolünü "andırıyor" diye polis seni götürebilir. çünkü meclisten geçen maddeye göre hakim "evet, bence benziyor" dediği anda terör örgütü üyeliğinden hapistesin. evet evet, "bence" vurgulu "mmm.. bence benziyo valla" demesi yeterli hakimin. sadece giysin, kolyen, küpen, bilekliğin, anahtarlığın nedeniyle bile götürülebilirsin.
şu yukarıda bahsettiğim tablo, gayet yasalara uygun bir şekilde gerçekleşmiş olacak. kimse de bir şey yapamayacak... bu şekilde geçirilen bir seçimden sonra olacaklara bakalım bir de.
ot kardeşim, bundan sonrası seni de ilgilendiriyor.
bu paket geçti, ardından da başkanlık sistemi geldi. o ak-saray'ın neden yapıldığını söylememe gerek yok sanırım? bundan sonrası, rejimin bitmesi demek zaten. cumhuriyet rejiminin fiilen ve tamamen bitmesi...
hani sen sadece işten eve gidip gelen, en fazla kahvede okey oynamaya çıkan, günü genelde evde pc oyunu oynayarak geçiren, başörtüsü takmayan, namaz kılıp oruç tutmayan, akarı kokarı olmayıp kendi halinde takılan bir tipsin diyelim ki. memlekette fişlenmeyen kimse kalmadığını biliyorsun. sırf başın açık olduğu için sana uyuz olan akp'nin polisi, sen işten çıkıp eve gitmek üzere otobüs durağına doğru yürürken kolundan tutup meçhul bir yere götürebilir seni bu yasa sonrası. bak, hiç etliye sütlüye karışmayan insansın. başın açık ve akp'nin dinci polisi uyuz oldu sana. bu yeterli işte götürülmen için.
tek derdi, işten çıkıp iki bira alarak eve gidip içmek olan adamsın. aynı polis sana uyuz olmayacak mı sanıyorsun? alkol sattığı gerekçesiyle akp'li melih gökçek'in zabıtalarının esnaf dövdüğü memlekette yaşıyorsun. alkol almana uyuz oldu adam. elindeki bira şişeleri, sen marketten çıktığın anda o siyah poşetin içindeyken bile suç delili artık. bırak öyle evine girip boş şişe aramalarını falan.
yani dindar değilsiniz diye, başörtüsü takmıyorsunuz diye, iş yerinde namaza gitmiyorsunuz diye, kısacası akp tabanından olmadığınız çok belli diye; top sakalınızdan, uzun saçınızdan, mini eteğinizden, askılı bluzunuzdan ötürü akp polisinin hedefine girebilir ve terörist diye götürülebilirsiniz. gayet de yasalara uygun olur bu ve kimse de bir şey yapamaz.
daha olabilecekleri söyleyeyim mi? yine geçen seneki yerel seçim sürecini hatırlayın. twitter'e erişim engellenmişti hatırlanacağı üzere. tayyip erdoğan çıkıp ne dedi? "gerekirse twitter'i da youtube'yi de kapatırız. kimse kusura bakmasın." kapatabilirler. hatta bu yasanın ardından geçilecek başkanlık sistemiyle birlikte twitter, youtube komple erişime engellenmekle kalmaz, fazlası bile olur. ne mi? sizin anlayacağınız, bu yasadan sonra en ot takılan kişilerin bile güvenliği kalmayacak. interneti falan da unutmaya başlayın yavaş yavaş.
çok açık ve net bir şey söyleyeceğim: bu yasa çıkarsa, imkanı olanlar hiç beklemeden terk etsin ülkeyi! şaka değil, ironi değil, abartı değil. yasanın ardından yaşanacak seçimle beraber her şey bitecek. tünelin ucundayız ve son sürat bir tren geliyor üzerimize doğru.
o yüzden herkes aklını başına alsın. saçma sapan işlerle uğraşmak yerine olanı biteni ve olacakları, anlatabildiği herkese anlatsın. sosyal medyada paylaşsın. bire bir konuşsun, söylesin. twitter'da bir arkadaşın tespiti gayet doğru çünkü: "sokağın nabzını bildiriyorum: iç güvenlik yasası mı? o ne? haaa, molotoflu kürt çocukları, tabii tıksınlar içeri."
şu an bu olup bitenler karşısında türkiye halkının gevşekliği akıl almaz bir durumda. yapılan protesto gösterileri yeterli değil. hükumet de baktı ki kimsenin iplediği yok, rahat rahat takılıyor.
meclis oturumları başlıklarından birinde, bir arkadaşa söylediğim sözü burada da tekrarlayacağım. önümüzde iki seçenek var: ya bu yasanın çıkmasını kabul edeceğiz ya etmeyeceğiz. bu kadar yalın ve net. eğer kısa vadede Türkiye'den siktir olup gitmek gibi bir olanağınız varsa, "mmm... bilmiyorum şekerim, ciddi ciddi düşünüyorum" gibi ütopik ve gerçek dışı düşler yerine realistik olarak "evet, fransa'da oturma ve çalışma izni alabilirim" diyemiyorsanız, daha üzerinde düşünüp taşınacak bir durumunuz da yok demektir. eğer ki zorunlu olarak burada yaşamaya devam edeceksek, hayatımızı doğrudan ve ölümcül bir biçimde etkileyecek gelişmeler karşısında kafamızı kuma gömmek... nasıl desem, akılla izanla açıklanabilir bir tavır olmaz sanıyorum. dolayısıyla bu ülkede yaşamaya devam edecekler için "sokağa" çıkmak, birilerine değip değmeyeceği düşünülen lütufkâr bir tavır olamaz. bizzat kendim için bir şey yapacağım veya yapmayacağım.
yine basit soru şu: ben bu şekilde yaşamak istiyor muyum? eğer ki yanıt hayırsa, o istenmeyen yaşam biçimine izin vermeyecek bir tavır koymak gerekiyor. yasanın engellenmesine yönelik sokak hareketi mi? gerekirse evet. "bu toplum için" yapılacak lütufkâr bir fedakarlıktan bahsetmiyoruz işte burada. "yasal mermilerle vurulacak bir vücut" olacaksam da, tamamen kendi özgürlüğüm için, bizzat "benim" için olacağım. aksi durumda, evimde uslu uslu otursam bile özgürlük diye bir şeyim olmayacak. burada da özgürlük kavramının biçimselliğini ve göreceliliğini tartışma gereği duymuyorum.
dediğim gibi, fazla seçenek yok. ya korkaklığımızın arkasında saklanıp yasanın geçmesini kabul edecek ve sonrasında gölgemizden bile korkan bir hayat sürmeye razı geleceğiz ya da bunu kabullenmiyorsak, bu yasayı engellemeye yönelik kitlesel eylemler için toplumu bilinçlendirmeyi, örgütlemeyi deneyeceğiz; harekete geçilmesini sağlayacağız. üçüncü bir seçeneğimiz yok!
herkes bu doğrultuda oturacak, düşünecek ve hangi geleceği kabul edeceğine karar verecek. bugün kafayı kuma gömmek, bir daha o kafayı o kumdan hiç çıkaramamak anlamına geliyor çünkü.
ataol behramoğlu'nun, tam da bu konuyu anlatan çok güzel bir şiiri vardır;
ben tek başına ne yapabilirim
diye düşündü biri
ve hiçbirşey yapmamaya karar verdi
ben tek başına ne yapabilirim
diye düşündü bir öteki
ve yalnızlığının kuytuluğuna çekildi
ben tek başına ne yapabilirim
diye düşündü bir üçüncü
ve tek başına düşünmeyi sürdürdü
ben tek başına ne yapabilirim
diye düşündü yüzbinler
ve tek başınalıklarını sürdürdüler
ben tek başına ne yapabilirim
diye düşündü milyonlar
milyonlarcaydılar
ve tek başınaydılar
bu arada birileri
onlar adına
karar vermekteydi
tek başına olduklarını sananlar
topluca ortadan kaldırıldılar....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder