7 Kasım 2013 Perşembe

Racon Online


                    Kapının çalmasıyla yerinden kalkan Hayri Efendi ilk önce gaz lambasını aradı. Bulduğundaysa kapı hala çalmaktaydı. Hızlı adımlarla merdivenden inen Hayri Efendi kapının önünde duran küçük çocuğa ne olduğunu biraz telaş biraz da merakla sorduğunda koşmaktan nefes nefese olan çocuk kesik kesik solurken bir taraftan da köşedeki pembe cumbalı evde oturan ayşe kadının doğurmak üzere olduğunu anlatmaya çalıştı. Karısı ebe olan Hayri Efendinin aslında bu şekilde uyandırılmaya alışık olması gerekirdi. Zaten daha önceleri de bir çok kez gece ya da sabaha karşı karısı Kezban Hatunu çağırmak için uyandırmışlardı onu. Hayri Efendi tam arkasını dönüp üst kata çıkmak için merdivenlere yöneldiğinde Kezban Hatunun zaten arkasında belirdiğini üstüne de şalını almış olduğunu neden sonra fark etti. Durumu izah dahi etmesine gerek kalmadığını karısının işbilir ve çabuk hareketlerinden anlayan Hayri Efendi yatmak üzere merdivenlere yöneldiğinde Kezban Hatun ve haberci çocuk yolu yarılamışlardı bile. Kezban hatun yolun yarısında, kendi kendine Ayşe Kadının halini düşünürken içini bir hüzün kapladı. Yazık kadıncağız bu yaşta ve hamile haliyle; savaşa giden kocasının ardından, tek başına kalmıştı. Doğum içinde erkendi aslında... Hatta Ayşe Kadının hamilelik süresince bakan kimsesi olmadığı için sürekli çalışması da zorlaştırmıştı durumu. Altında ne evi vardı kadıncağızın ne de birikmiş bir parası. Hem bebek doğunca ne yapacaktı; zaten rum olan ev sahibi de ölüm döşeğindeydi, mirasını devir alacak yeğeni de çok insaniyetli bir adama benzemiyordu. Bu şekilde düşünürken çalınan kapı açıldı ve sanki matem evi gibi olan Ayşe kadının evine girdiler. Ayşe kadının hiç sesi çıkmıyor, sanki çocuğu doğurmak suçmuş gibi kendini sıkıyordu. Alinin gözleri büyümüştü. Ayşe kadın onların hep iyi yan komşusu olmuştu. O gece annesi; "Koş ebe Kezbanı çağır, Ayşe teyzen doğuruyo" diye uyandırıp apar topar evden yolladığında aklı almamıştı küçük Ali'nin. Seneye mektebe başlıyordu ama Muallim Efendiyi pek sevmiyordu, mahalledeki hocafendi. Hatta bir ara mahalleden sürmek için camide konuşma bile yapmıştı. Allâh'tan Mülayim abi vardı. Yağız, kocaman elli, fakirlere yardım eden, Ali'yi nerede görse başını okşayıp 1 akçe veren Mülayim abi. Herkes Mülayim abiden bir şekilde korkuyor, aynı ölçüde saygı duyuyordu. Ali susamıştı ama korkudan demin çıkardıkları odaya su istemek için giremiyordu. Tam; "acaba girsem mi" diye düşünürken içerden bir bebek ağlama sesi ardından da annesinin ve Kezban teyzesinin çığlık çığlığa ağlayan; "Ayşe" diye sızlayan sesini duymuştu.



         Korkudan donup kalmıştı. İçerde ne oluyordu. Bir türlü aklı almıyordu. Annesi çıkıp; babasını çağırmasını, gözleri yaşlar içerisinde anlatırken; Ali suyu eve gidince içerim diye düşündü. Cumali Efendi oğlunun kendisini kaldırmasına zaman vermeden kapının açılışına hemen uyandı; Ali'yi aşağıda karşılayıp ne olduğunu sorduğunda karısının onu acil olarak niye çağırdığını anlayamadı. Apar topar giyindi, komşusu Ayşe kadının evini tuttu. Ağlamalar kapının önüne kadar geliyordu. Hem kadınlar hem de bir bebek çığlık çığlığa ağlıyorlardı. Karısı kapıda belirip ayşe hatunun öldüğünü, zavallı bebeciğin hayatta tek başına kaldığını anlatınca takdiri ilahi demekten kendini alamadı ama düşünmesi gereken daha önemli şeyler vardı şimdi... Ertesi sabah cenaze kalkmış, hayırsever insanlar bütün masrafları karşılamış ev sahibi Enyan hanım dahil herkes cenazede hazır bulunmuştu. Naaş defnedildikten sonra esas büyük sorun ortaya çıktı. Nur topu gibi sağlıklı ancak ismi bile konmamış erkek çocuk ne olacaktı. Komşular zaten fakir olduğundan kendilerine bile zor bakıyorlardı. Mahallenin Kabadayısı olarak anılan Mülayim bile bebeği gördüğünde gözleri doluyor, bu acı kaderin ona acı verdiğini etrafındakilere sezdirmemek için kafasını diğer tarafa çeviriyordu. Yapılması gereken tek şey yapıldı ve bebek darüşşafaka ya bırakıldı. Bebek büyüdü. Biraz asi, askere giden babası gibi iri kemikli, yapılı bir delikanlı oldu. Yaşadığı yeri ve annesi babası hakkında arada sırada onu ziyarete gelen ve babasının askere gitmeden önce yanında çalıştığı Rıza Ustanın anlattıklarından başka bir şey bilmiyordu. Darüşşafakadakiler de Rıza Ustaya ayrı bir saygı gösteriyorlar hatta o gelirken daha bi özenli temizliyorlardı ortalığı. Rıza usta bazen yalnız geliyor bazen de mahalleden Mülayim diye genç bir delikanlıyla geliyordu ziyarete. 18 yaşının yazında bir gün rıza usta artık Mülayim abisi olan, iri yapılı kendine göre bir yakışıklılığı olan saçları artık kırlaşmış adamla geldi. Yerine yurduna dönmesi gerektiğini, eşyalarını toparlamasını, dükkanda da birine ihtiyacı olduğunu söyledi. 

               Genç delikanlı mahalleye ilk döndüğünde her şey yabancı geldi. Rıza usta ve Mülayim Abi ile bir evin önünde durduklarında evin kapısından çıkan gencecik güzelce kızı bu da senin kardeşin olarak tanıttıklarında delikanlı daha çok şaşırdı. Anlatılanlara göre babası; annesi öldükten kısa bir süre sonra başka bir kadın ve kucağında bir bebekle mahalleye dönmüş fakat karıştığı yanlış işler yüzünden birkaç sene sonra öldürülmüş. Kadın kaçmış ve küçücük sabi kızcağızı da arkasında bırakmıştı. Rıza usta bebeğe kendi hanımıyla beraber bakmış o gelince de kızla beraber ağabeyini bir eve çıkarmayı uygun görmüşlerdi. İşte şimdi burdaydı... Bakalım bundan sonra vurmasına şu ana kadar izin verdiği hayata artık dur demeyi ve kardeşiyle kendine yeni bir hayat çizmeyi başarabilecek miydi?.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder