30 Temmuz 2015 Perşembe

Terör Olaylarını Kim Yapıyor Belli Oldu

Öncelikle HDP nin PKK ile bağı olduğuna hepimiz kani miyiz?

olmayanlar için geliyor : Tükmüklü mükmüklü

Peki bu eylemleri kimin yaptığı konusunda hem fikir miyiz?

Olmayanlar için geliyor: Ben yapmadım Miki yaptı

Şimdi Ben hem birini öldürsem  hem de polise gidip bir adam öldürülmüş hemen faillerini bulalım desem  ne 
düşünürsün?
Başka birinin böyle bir şey yaptığını bilsem benim aklıma yolunu yordamını yaptığı ve/veya başka birinin üzerine yıkacağı, bu işten yırtacak alt yapıyı hazırladığını düşünürüm.+ bak kocaman tiyo sana… Suruç saldırısını kim yaptı? He ışıd mi? Peki karşim bu yaptığı eylemleri tanıtmak için Hollywood yapımları gibi filmler çeken götelekler neden bu saldırıyı üstlenmeye bile tenezzül etmiyorlar .Bu öyle bir manipülasyon ki  Google da Hz. Google Sor!  bir arat bak en çıkıyor.
“Suruç” - EŞ ZAMANLI gerçekleştirilen saldırı…  Bu haberi okuyunca benim aklıma ilk bu pezevenkler aynı anda iki farklı yerde eylem yapmış diye geliyor. Yada Kobani eyleminin ne zaman yapılacağını bilen bir arkadaş eş zamanlı olarak Suruç eylemini de organize ediyor.

Yolsuzluk soruşturmasında soruşturmayı akp açsaydı da aynı düşüncede olurdum ama bildiğin ana baba çocuğunu sakınır saklar gibi  korudular 

Tamam o zaman terör eylemlerini AKP yapıyor savaş ortamı yaratmak istiyor savaş ortamındaki kaos ortamından yararlanıp erken seçimlerde tekrar istikrar isteyen halk için kendini tek genel geçer parti olarak görüyor bu sebepten Suriye ye 4 adam gönderip Türkiye ye 8 füze attırıyor  HDP de üstüne kalmasın diye araştırma komisyonu kurulsun istiyor zira bu ülkedeki terör eylemlerinin baş rol oyuncusu PKK  ile BAĞI var.. http://www.pkkeylemleri.com/ (tabi lan manyak mısın? bunları da devlet yaptı..)

AKP bu terör eylemlerini yaptığından  foyası çıkmaması için  RET verdi…

 HDP PKK bu eylemleri yapmadığı ve üstüne kalmamsı  için EVET verdi.. 

CHP Bütün gerçekler ortaya çıksın diye EVET verdi ( benim anlamadığım her şeyin doğrusunu bu parti biliyor , yapıyor da neden hep muhalefet?)

 E peki bu MHP neden RET verdi amoıniyum?? 

Adam AKP yi kurtarmak istese çoktan koalisyon kurmuştu… Hadi oy kaybetmekten korktu dışardan destekleyip Aba altından Sopa da gösterebilirdi e onu da yapmadı… EE… Hem adam için çalış hem adamı iktidar yapma…

Sende bunu yedin





Sonra ben komplo teorisyeni oluyorum  AMeriKa

1 Temmuz 2015 Çarşamba

Yunanistan'ın Borcunu Ödiy misen Ağam?

Yunanistan'ın euro'yu bırakması, uzoları sulandırması, Akropolisi zengin iş adamlarına gecelik kiralamaya başlaması ve iflas ettiğini açıklaması an meselesi, özellikle de önümüzdeki referandumdan hükümetin istediği gibi "hayır" sonucu çıkarsa.
Bu sonuçlar ne anlama geliyor ve bu noktaya nasıl gelindi? Mevcut solcu hükümeti beceriksizlikle, Almanları acımasızlıkla, Yunanlıları da tembellikle suçlamadan önce basit bir tarihçeye bakmakta fayda var (ve hemen akabinde Yahudileri Yahudilikle suçlayacağız).




1) Yunanistan ihracatı az, sosyal güvenlik sistemi pahalı, işgücüne katılımı düşük, çalışanın uzun ama verimsiz çalıştığı, yolsuzluğu yüksek, vergi toplayamayan bir ülke ve M.Ö. 2500 yılından beri de öyle. Aşağıdaki grafikte görüldüğü gibi, bunların bir sonucu olarak borç yükü, GSMH'nın %164'üne denk geliyordu 2012'de. Yani 1.6 senelik toplam üretim kadar borç.

2) Eurozone'a girişlerinden sonra cari açıkları iyice arttı, hem de yabancı yatırımlara rağmen. Bu kolay borç sürecinde aptalca kamu harcamaları ve yalan muhasebe ile üretimlerini (GSMH) yüksek tuttuklarından sorunlar gözardı edildi.

3) Bu süreçte özellikle Almanya karlı çıktı ve Yunanistan gibi çevre ülkelerle aralarındaki ticaret fazlası katbekat arttı. Nasıl? Almanya'da işçi maaşları AB ortalamasına göre daha yavaş artarken, Yunanistan gibi ülkeler kolay parayı oy için vatandaşa dağıtarak üretim maliyetlerini arttırdılar. Zaten gemicilik, turizm ve tarım dışında bir numarası olmayan Yunanistan'da ihracat iyice azaldı.

4) Bu soruna az da olsa AB sübvansiyonları da katkıda bulundu. Zira bazen sübvansiyonlar belli bir mal üretilmesin veya satılmasın diye verildiğinde (başka üreticileri korumak adına), bu kısa vadede Yunanlı'nın karnını tok tutarken uzun vadede o endüstriyi kuruttu.

5) Bunca kolay para nereden geldi? Bir kısmını Yunan vatandaşı veriyor kendi hükümetine borç olarak, bir kısmı da dışardaki özel yatırımcıdan geliyor, özellikle Alman ve Fransız bankaları aracılığıyla. Yani Yunan hükümetleri, popülist politikaları finanse etmek için gönüllü olarak borçlanırken, Avrupa bankaları da gönüllü olarak riskli bir ülkeye borç verdiler.

6) Ta ki 2008'deki global krize kadar. Buna 2007 mortgage krizi, 2008 abd bankacılık krizi, yahut Eurozone krizi olarak bakabiliriz, sonuçta aynı tsunaminin farklı kıyılara vurması. Avrupa'da en çok etkilenen Yunanistan oldu. Turizm ve gemiciliğe dayalı ekonomi, buhranlara daha duyarlı olduğundan, toplam üretim azaldı ve yatırımcı korkmaya başladı.

7) Tahminlerin çok altında kalan GSMH yüzünden, yeni seçilmiş sol PASOK hükümeti, hileli muhasebeyi daha fazla sürdüremedi ve itiraf etti: "Bütçe açığımızın GSMH'ya oranı sanıldığı gibi %6-%8 değil, %12 olacak". Artık Yunanlıların sözüne güvenmeyen AB kendi analizini yaptı ve gerçek rakamı %15.7 olarak buldu. Bu ne demek? Hükümet o kadar çok harcama yapıyor ki, her 6 senede bir vereceği açığı kapatmak için tüm ülkenin bir sene yemeden içmeden çalışması lazım. Ve bu her sene eklenecek olan borç. Bir de halihazırda olan borçlar var, onların da oranının %110 yerine %130 olduğu ortaya çıktı. kriz öncesi yıllarda bu rakam erimediği için, kriz yıllarında iyice artacağını herkes gördü.

8) Papandreu bu itirafla suçu önceki sağ partilere atmayı denedi ama başarılı olamadı. Zira zaten krizde olan ülke ekonomisi, tüm kredi kuruluşlarının takır takır not düşürmesiyle (borçlanmanın pahalı hale gelmesiyle) iyice patladı. Kısa bir süre içinde özel sermaye piyasalarından borç bulmak imkansız halde geldi (zira senin benim gibi insanlar batacak adama borç vermiyorlar...vermiyorsun di mi?) Yunanistan Avrupa'dan 2010'da resmen yardım istedi.

9) Troika denilen IMF, Avrupa Merkez Bankası ve AB burada devreye giriyor. Bu noktada kriz diğer ülkelere (Portekiz, İspanya, İrlanda) yayılabilecek durumda, dahası Fransız ve Alman bankaları milyarlarca dolarlık borç ödemesi bekliyorlar Yunanistan'dan. Bu sistemsel tehdite karşı, Troika uygun faizle borç verdi ve karşılığında da yapısal reformlar istedi.

10) Merkez sol hükümeti 2010'un bu gelişmeleri içinde eriyip gitti, çünkü hem şart olarak koşulan ilk reform paketi kriz ortasındayken yıllardır alıştığı haklardan mahrum bırakılan halkı galeyana getirdi (nerdeyse her gün yapılan grevlerle üretim iyice düştü), hem de reformlar geciktirildikleri ve sulandırıldıkları için troika da memnun kalmadı ve merkez sağ tekrar iktidara geldi.

11) İstenilen bu reformların iki odak noktası var:
  • Kemer sıkma ile kamu harcamalarını azaltmak
  • Vergi reformuyla vergi gelirini arttırmak 
Eksik olan ne? Üretimin artması, ekonominin büyümesi. Yani bu strateji ABD ve  Japonya'daki Keynesçi destek paketlerinden farklı. O ekonomiler temelde sağlamlar ve bir şokla düzelebilirler. Yani kamu borçlanır, vatandaşın cebine para koyar (gerek vergi kesintileriyle, gerekse büyük altyapı projeleriyle istihdam yaratarak) ve vatandaş bu parayı harcayarak piyasada iş dönmesini sağlar, üretim artar, uzun vadede ekstra borçlanmanın zararına kıyasla daha büyük fayda sağlandığı umulur. Troika ise dedi ki: "Bu Yunanistan'da böyle bir potansiyel yok, haketmedikleri kadar refah içinde yaşadılar bunca yıl, kemer sıkılacak".

12) Şimdi burada, merkezinde Almanya olan çok boyutlu bir denklem var. ilk boyut şu: Troika'dan gelen para (bu borç AB vatandaşları tarafından finanse ediliyor), önemli ölçüde eski borçların (yani Alman ve Fransız bankaları üzerinden yapılan yatırımların) kaybını azaltmakta kullanıldı. Karlar özel kaldı, muhtemel zararlar ise (yeni borçların riski) sosyalize edildi. Burada kazığı yiyen Yunanistan'dan ziyade, Avrupalı vatandaş oldu.

13) Paranın bir kısmı da hükümetin acil zorunlu harcamalarına gitti, maaşlar gibi. Sonuçta para, Yunan ekonomisine ekstra bir yarıtım olarak girmedi. Halbuki Keynesçi arkadaşların taa baştan dedikleri gibi, kriz ortasında olan ve rekabet seviyesi zaten düşük bir ülkede reform yapabilmek için, ortaya tampon görevi görecek bir para koymak lazım. O reformlar etki edene kadar, millet bu paradan yiyecek, istihdam korunacak. Yoksa direkt kemer sıkılırsa, sadece kamu israfı değil gerçek üretim de düşer, vergi geliri de düşer, daha çok kemer sıkmak zorunda kalınır ve döngüye girilir. Bir tahmine göre tasarruf edilen her bir euro için, 50 sentlik bir ekstra kayıp oluşuyor. Nitekim kriz sürecinde ekonomi %25 küçüldü, işsizlik de %25'i geçti.
Bu şuna benziyor: Fit olmak istiyorsun, ama egzersizin etkili olması için gereken besinleri almak yerine ağır bir rejim yapıyorsun. Vücudun da gereken enerjiyi alacak karbonhidrat bulamayınca proteinlerini parçalamaya başlıyor, yani tam da sana gereken ve geliştirmek istediğin altyapıyı.

14) Almanya'nın kemer sıkmadaki ısrarı da bizi işin ikinci boyutuna getiriyor: Almanya, bu politikadan karlı çıkıyor. Özel yatırımcının korunması hususundan katbekat büyük bir meblağdan bahsediyoruz. Akıllıca kamu harcamalarıyla fişeklenen bir ekonomide kontrol edilebilen bir enflasyon olur, bugünkü ABD'de olduğu gibi. Eğer bu harcamayı ve enflasyonu abartırlarsa, ülkedeki her şey gibi işçi maliyetlerinin de fiyatı artacağından ihracat düşer. İşte Almanya yıllardır bu yüzden kriz halindeki eurozone'u ayağa kaldırmak için o muazzam kaynaklarını hakkını vererek kullanmadı ve kamu harcaması yapmadı. Kamu harcaması olmayan kendi ülkesinde enflasyon düşük ve çevre ülkelerde enflasyon yüksek olduğu sürece, Alman ihracatı yüksek kaldı.

15) Bu taktik sadece AB içinde değil, global olarak da geçerli: Eurozone sürekli bir krizin eşiğinde olduğu sürece, euro değerlenmeyecek ve Alman ürünleri pahalılaşmadığından Almanya tüm Dünyaya mal satabilecek. Kendine gelen parayla vatandaşları geçinecek ve kamu harcaması yapmak zorunda kalmayacak. Bunun sonucu olarak Almanya yıllardır her çeyrek bütçe fazlası veriyor ve bundan diğer AB ülkelerine gına geldi. Alman hükümetinin de herkes gibi yatırım yapmasını, bu sayede hem kısa vadede o projelerle istihdam yaratılmasını (sonuçta sadece Almanlar yararlanmayacaklar, mesela Polonyalı bir `taşeron` şirket kullanılacak) hem de artan Alman enflasyonuyla,AB içindeki Almanya lehine olan ticaret dengesizliğinin azalmasını istiyorlar. Ancak bu sayede Yunanistan gibi çevre ülkeler Almanya'ya katma değeri yüksek mal satıp kalkınabilirler.
Brüksel ile Merkel hükümeti arasında uzun süredir devam eden bir sorun bu. ABD bile en sonunda almanyayı isim vererek eleştirdi. Çin kur farkını manipüle ederek, Almanya da enflasyonu düşük ve Eurozone'u zayıf tutarak ihracata dayalı ekonomilerine avantaj sağlıyor. Almanya ise savunma olarak, ihracatın nedenini yüksek verime, üstün alman teknolojisine, genel olarak Almanlığın muhteşem bir şey oluşuna bağlıyor.

16) Tabii, Yunan üreticisinin Almanlara göre daha rekabetçi olamamasındaki tek etken Almanya'nın bu enflasyon-bütçe fazlası oyunları değil. Dahası rekabetçilik ve genel olarak ihracat zayıflığı, Yunanistan'ın sorunlarından sadece bir tanesi. Fakat popülizm sağolsun, sosyalistler halktaki mevcut memnuniyetsizliği tarihi bir fırsat olarak görüp, kodaman bankacı imajını ve "yunan onuruyla oynayan acımasız Alman" anlatısını öne çıkararak iktidara geldiler.

17) İşin komik tarafı, tam bu noktada işler biraz düzelmeye başlamıştı. Yani gsmh 2014'te ilk defa tekrar büyümeye başlamış ve piyasadan borç bulmak tekrar mümkün hale gelmişti. Fakat siyasi belirsizlik bu narin dönemi başlar başlamaz bitirdi. Erken seçim sürecinde de solcular hem Eurozone'da kalmak, hem de mevcut kemer sıkma anlaşmaların şartlarını hafifletmek gibi imkansız bir vaat vererek, bir siyasi kumar oynadılar. Ama ellerindeki tek koz olan "biz batarsak AB de batar" tehdidi, finansal düzenlemelerle etkisiz hale getirilmişti. Zira bu iflas olayı ilk defa 2010'da gündeme geldikten sonra, olası bir Yunan felaketini izole etmek için bir takım düzenlemeler yapıldı (o ana kadar denetlenmeyen "credit default swap"lara ve bankaların ellerinde bulundurmaları gereken minimum sermaye-yatırım yüzdesine ilişkin mesela). Bir yandan da kritik durumdaki İrlanda ve Portekize müdahale edildi. 2012'den itibaren felaket riski iyice azaldı, Yunanistan dışında herkes kolayca borç bulabiliyor piyasalardan (yani güven tam)

18) Az reformlu ve hiç yatırımsız bir borç döngüsünün ve siyasi popülizmin yarattığı engelleri gören özel sermaye musluğu tekrar kapadı. Bugün Yunanistan, bir sonraki ayın maaşlarının ödenmesi için Troika'dan gelecek borca muhtaçken, sosyalistlerin anlaşma şartlarını değiştirme girişimlerine fazla ilgi göstermeyen Troika, borç vadelerini uzatmayı reddetti ve Yunanistan'ın blöfünü gördü.

19) Referandum, ekonomik buhrandan sorumlu olmayan sol hükümetin, siyasi kumarının bedelini ödememek için yaptığı bir manevra. Sonucu çok önemli değil. Eninde sonunda Yunanistan iflas edecek. Millet bu yüzden bankalara hücum ediyor ve bu yüzden para çekmeye ve parayı yurtdışına çıkarmaya sınır getirildi. Avrupa bu kadar para gömmüşken "şimdi bir de stimulus deneyelim, siz reformu sonradan da yaparsınız" diyecek değil, Almanya 180 derece dönecek değil, parasız ve işsiz kalmış bir sürü Yunanlı da daha fazla kemer sıkmayı kabul edecek değil.

20) Yunanistan ya iflas bayrağı çekip Eurozone'dan çıkacak, ya da önce çıkıp sonra iflas edecek. Eurozone'dan kovulma diye bir şey yok ve daha önce kendi çıkan da olmadı, o yüzden burası ilginç olacak. Mekanizma ne olursa olsun, euro'dan kurtuldukları anda kendi paralarını basarak emekli maaşlarını ödeyebilirler. Fakat Troika'dan aldıkları borçları drahmiyle ödeyemezler, bunların euro üzerinden sabitliği garantili. Kimse drahmi kabul etmeyeceğinden, makul bir fiyata drahmi karşılığı euro alamayacaklar (yani drahmi anında devalüasyona uğrayacak). Dolayısıyla bugün vadesi gelmek özere olan borçları bir son dakika golüyle ödeseler bile, orta vadeli borçları ödeyemeyecek ve iflas bayrağı çekecekler.

21) Çeşit çeşit iflas var. En kötüsü, maaş ve emekli ikramiyesi bile ödeyemeyecek duruma gelmek ve işsizliğin ayukka çıkması. Hükümet bunun olmayacağını garanti ediyor, çünkü insanları sokağa dökmenin en kolay yolu onların ellerine maaş diye bir kağıt parçası bile tutuşturmamak. Herhalde üzerine basıldığı kağıt kadar değeri olmayacak drahmiyle veya senetle öderler maaşları.

22) İflasın daha olası bir sonucu: Yunanistan'a bugün borç vermeyenler, iflas etmiş bir Yunanistan'a hiç borç vermeyecekler. Hükümet açık veriyor (çünkü halen vergi toplayamıyorlar, halen harcamalar gelirlerden çok fazla) ve borçlanamıyorsa, tek çaresi para basmaktır.Enflasyon artacak ve bu vergi artışı demek: ha vatandaşın cebindeki paranın 5'te birini almışsın, ha parasının değerini %20 düşürüp o "değer"i darphanenin yeni bastığı sıcacık kağıtlara transfer etmişsin. Vergi gelirini arttırmak istenilen reformlardan biriydi zaten ama enflasyon herkesi eşit oranda etkileyen bir düz vergi olduğu için, reformlarda istenilen kdv bazlı vergilendirmeye göre daha az sosyalist.

23) Hükümetin dışında, ülkenin tamamı da açık veriyor. Yani hükümet gibi, ülke de ürettiğinden fazlasını tüketip, farkını borçla ödüyor. Borç olmazsa, nasıl alacaklar dışardan malı? Kimse drahmi karşılığı malını satmaz, satarsa da çok pahalıya gelir o mallar. Alamayacaklar, tüketemeyecekler. Zorla ve kontrolsüz biçimde kemer sıkılmış olacak. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak buna denir. Öte yandan ucuzlamış işçilik sayesinde ihracatları artacak (eğer halen proteinlerin tamamını sindirmemişlerse).

24) Yunanistan'ın bu halde bile IMF'den yardım alma imkanı olacaktır herhalde. Yani reform artı sınırlı bir destekle en kötü senaryoları atlatabilirler. Fakat sosyalist hükümet düşmüş olacaktır diye tahmin ediyorum.


25) Paul Krugman gibi bir çok uzman ve benim gibi bir çok hiçkimse, Yunanistan'ın euro'ya hiç geçmemesi gerektiğini, yahut en azından seneler önce (krizin Avrupa'ya yayılma riski azaldığında) kontrollü bir şekilde iflas bayrağını çekmesi gerektiğini, şimdiyse sefil olacaklarını düşünüyor. Geçmiş olsun.


***
Türkiye notu:
Biz nerdeyse her türlü gelişmişlik kıstasında Yunanistan'dan geriyiz. İnsanların `sefalet` içinde yaşama alışkanlığı, yaşadığımız krizi olağanlaştırdı: kredi borçları yüksek, gerçek işsizlik %20, dolaylı vergiler had safhada, mülteci krizi var, cari açık artıyor, enflasyon hedef üstü,  yoksulluk sınırı altındaki nüfus onca harcamaya rağmen düşmedi, bilakis gelir adaletsizliği her sene artıyor. Devlet geçtiğimiz ucuz dolar döneminde borçlanabildiği için kriz resmileşmedi, ancak dolar 2.70'e fırlayınca millet uyandı. Halbuki dolar kuru, bütün bu saçmalığın gecikmiş bir sonucu sadece, ve ABD Merkez Bankası faizleri arttırdığı zaman, dolar bizim gibi riskli ülkelerden çekilecek ve durum daha beter olacak. Hem bu kadar borçlanıp, hem enflasyon yaşayıp, hem de bu kadar işsizliğe ve az gelişmişliğe (human development index) sahip olmak büyük başarı aslında. Normalde bunlar birbirine zıt hareket ederek bir dengeye gelirler ama bizde her gösterge kötü. Bütün bu inşaatların, sosyal güvenlik açıklarının, sarayların, yeşil kartların, zorunlu askerliğin, iphoneların, korumaların bir bedeli var, ve bu bedel mevcut sefaletin de ötesinde.
Yunanistan euro'dan çıkıp iflas ettiğinde, Türkiye gibi olmamak için uğraşmaya başlayacaktır.