23 Aralık 2014 Salı

17 Aralık 2013 İhale ve Rüşvet Operasyonu.... Pinpon Maçı Sunumu...

önsöz: bu yazıdan sonra büyük ihtimalle bir hayal kırıklığına uğrayacaksınız. hatta bazılarınız benimle ilgili şüpheler duymaya başlayacak, bundan eminim. fakat beni az da olsa anlamış insanlar 17 aralık konusunda sadece ve sadece akp eleştirisi yapmayacağımı ve erdoğan'a bitmez tükenmez suçlamalar yöneltmeyeceğini anlamıştır. 17 aralık olayı ile ilgili yaşananlar ve yapılanlar, olayın üzerinin kapatılması ve diğer tüm herşeyi fazlasıyla gündemden öğrendik. o yüzden ben çalındığı söylenen paraların ve yapıldığı söylenen yolsuzlukların doğru olup olmadığı konusuna girmeyi reddediyorum. bu sizin vicdani takdirinizdir. benim için 17 aralık olayı 2 paragraflık olaydır. fakat her zaman olduğu gibi yaşananların medya tarafından nasıl örtüldüğünü ve gündemin başka konularla nasıl manipüle edildiğini bir kez daha görebilmek için olayın gelişimini uzun bir şekilde aktardım.
umarım beğenirsiniz. şimdiden teşekkür ederim.
fon müziği: 
(yeni fon müzikleri için tavsiyede bulunan steama teşekkürler)
1* 2011 yılına gelindiğinde cemaat ve iktidar arasındaki kutsal ittifak tüm hızıyla sürüyordu. 2010 referandumunda ve 2011 genel seçimlerinde büyük zafer elde edilmişti. tayyip erdoğan her fırsatta cemaat etkinliklerine katılıyor, amerika ziyaretlerinde mutlaka hocaefendi ziyaretleri yapılıyor, polis teşkilatı cemaate dokunanı yakıyordu. fakat seçimden itibaren kimsenin kabul etmeye yanaşmadığı fakat görmezden gelemeyeceği bir takım gelişmeler yaşanmaya başladı. seçimlerden sonra akp'li bir vekilin okyanus ötesi ziyaretinde büyük bir gerginlik yaşandı haberleri çıktı. 
2* aradan biraz zaman geçince 12 eylül'de zaman gazetesi yazarı ali ünal o günkü yazısına enteresan bir başlık atmıştı ustalık dönemiyle ilgili üç endişe bu yazıda bahsedilen endişelerden en temeli ikinci endişeydi. ünal "sayın başbakan'dan beklentimiz, kendisini övenlere, takdir edenlere değil, ülke ve millet sevgisiyle, kendisinin de hayrını düşünerek doğruyu, gerçeği işaret edenlere, gerektiğinde gerekli tenkidi yapanlara kulak vermesidir" diyordu. belli ki cemat erdoğan'ın çevresindeki bazı kimselerden rahatsızdı. 
3* 14 ekim 2011... bülent arınç yaptığı konuşmada ergenekon tutuklularının serbest bırakılmasına yönelik açıklamalar yaparak mahkemenin tutumunu üstü kapalı eleştiriyordu. mahkeme cemaatin kontrolündeydi. daha sonra tayyip erdoğan da ilker başbuğ'un tutuklu yargılanmasını bizzat eleştirecekti. işin ilginç yanı arınç bu konuşmasında tutuklu vekillerin serbest bırakılması gerektiğini söylediği için eleştirildiğini belirtiyordu. belli ki birileri cemaat kontrolündeki mahkemelerin tavrını eleştiren arınç'tan rahatsız olmuştu. 
4* 28 ekim 2011... stv'de yayınlanan haber bülteninde hocaefendi'den çözüm reçetesi haberi yapılıyor ve gülen'in "herkesin kendini yeterli gördüğü, her şeyin hakkından geleceğine inandığı ve hayatını ona göre planladığı bir dünyada siz en doğruları bile kimseye duyuramaz ve o zihniyetteki vazifelilere, sorumlulara hiçbir şey kabul ettiremezsiniz." mesajı yayınlanıyordu.
5* ilerleyen günlerde gülen bir sohbetinde kendisine sorulan soru üzerine "mesele ak parti-cemaat kavgası değil. temel hak ve hürriyetler konusunda son birkaç senedir ciddi bir daralma yaşanıyor." şeklinde cevap verecekti. tüm bu üstü kapalı mesajlar ve hareketli gündemin arasında fark edilmeyen detaylar cemaat ve hükümet arasındaki çatırdamayı işaret ediyordu.
6* o dönemlerde kimse cemaat ile hükümet arasında kavga olabileceğine ihtimal vermiyordu. ittifak eskiydi, asla bitmezdi. yaşananlar olsa olsa zararsız sürtüşmelerdi. nitekim doğan akın gülen kaybedeceği savaşa girmez diyordu. cemaati yakından tanıyan gazeteci nevzat çiçek ise cemaat-hükümet gerginliğini kabul ediyordu fakat erdoğan'ın güle daha çok muhtaç olduğunu ifade ediyordu.
7* tam da o günlerde hükümete yakın isimlerden nihal bengisu karaca çok önemli bir yazı kaleme aldı. karaca dış politika, kürt sorunu, diğer cemaatler, kadrolaşma konusunda görüş farklılıklarının olduğunu belirtti. bir yerde haklıydı. ismailağa cemaatinin önde gelen isimlerinden cübbeli ahmet hoca tutuklanmıştı. herkes bu işin arkasında cemaatin olduğunu düşünüyordu. cemaat kendisine rakip olabilecek tüm cemaatleri hedef alıyor izlenimi hakimdi. öte yandan mehmet baransu gibi cemaat taraftarları ise hükümetten alttan alta şikayetçiydi
8* fakat türkiye o dönem de bu konuları yeterince göremiyor, halk varsa yoksa şike olayı üzerinde duruyordu. tüm gazeteler ve dergiler şike süreci haberleri yapıyor, aziz yıldırım'ın tutuklanması gündemden düşmüyor ve dikkatler başka noktalara çevriliyordu. gündemin başka bir konusu ise yaklaşan seçimlerdi. türkiye hızlı bir şekilde üç seçim yaşayacaktı. erdoğan'ın cumhurbaşkanılığına adaylığını koyacağı belliydi. fakat yerine kimin geleceği belirsizdi. o isimin kim olacağı mühimdi. başbakanlığa cemaat karşıtı bir akp'li gelemezdi. fehmi koru iki kesimin de değer verdiği biriydi. o da ortada büyütülecek bir şey olmadığını açıklıyordu
9* 2011 son baharında cemaate yakınlığıyla bilinen emre uslu, yaşanan kck operasyonlarına değinerek "kck içinde mitçiler" bulunuyor iddiasında bulunmuştu. bu iddia o günlerde pek konuşulmamıştı fakat çok önemli bir gelişmenin kıvılcımını temsil ediyordu. kemal burkay ise türkiye’ye geldiğinden bu yana pkk’yı devlet kurdu diyor, bdp ve ekürileri demediklerini bırakmadı şeklinde sert ifadelerde bulunuyordu. yıl sonu yaklaştığında hükümete yakınlığı ile bilinen turgay güler 31 aralıkta twitter hesabından “başbakan her şeyin farkında. "fidan'a dokunan yanar". kıçı başı oynayanlara duyrulur." gibi enteresan bir tweet atmıştı. 
10* şubat 2012'de hasan cemal cemaat hakkında bir yazı yazdı gülen cemaatini güzel bir şekilde övdü. hasan cemal cemaat yenilmez diyordu. aynı hasan cemal, bir süre sonra gazetesinden kovulacaktı. iddialar kovulma işinin arkasında erdoğan'ın olduğunu söyleyecekti. saflar sıklaşıyordu.
11* kısa süre sonra cemaat-akp kavgası konusu alevlendi. cemaatin has adamı emre uslu hükümet ile cemaat arasında fitne çıkarmak isteyenler olduğunu açıkladı. bunlardan biri ise rasim ozan kütahyalıydı akabinde nazlı ılıcak sahne alıyordu. o da cemaat ile hükümet arasında fitne çıkaranların ergenekoncular olduğunuaçıklayacaktı
12* 7 şubat 2012'de büyük bir kriz patlak verdi. cemaate yakın olduğu iddia edilen bir savcı mit müsteşarını ve yardımcısını ifadeye çağırıyordu. erdoğan duruma derhal el koydu ve fidan'ı gitmemesi için uyardı. akabinde meclis derhal yasa çıkardı ve bu gibi isimlerin soruşturmaya tabi tutulabilmesini başbakan iznine tabi kılındı. kriz çözülmüştü fakat kılıçlar da çekiliyordu. emre uslu bu gelişmeler üzerine mit kaybetti diyecekti. görüş ayrılıkları belirginleşiyordu.
13* hükümet tarafında olanlar kavgayı önemsiz bulurken cemaat tarafı ise fitne çıkarmaya çalışanlar olduğunu açıklıyordu. 11 şubat 2012'de ise ahmet altan işaret fişeğini yaktı. ona göre kavga yakındı ve ölümüneolacaktı. kısmen haklıydı, çünkü yurt genelinde bir çok teşkilatta cemaat yakın isimlerle hükümete yakın isimler arasında kadrolaşma sıkıntıları baş göstermeye başlamıştı. ali bayramoğlu da buna benzer bir yazı yazdı.fakat gündem hala cemaat ile akp'nin köprüleri atabileceğine ihtimal vermiyordu. ahmet hakan da bunu ifade ediyordu. ilerleyen günlerde ruşen çakır ise köşesinde ""şeffaflaşma becerilemezse iktidar cemaati, cemaatin sınırlarına doğru püskürtecek" şeklinde uyarıda bulunuyordu. 
14* zaman geçtikçe cemaat ve akp'li isimler arasında garip atışmalar meydana geliyordu. taraf gazetesinden alper görmüş "akp, cemaatin yüzüne gülüp gülencileri devletten tasfiye ediyor." başlıklı yazısıyla medyanın gözünden kaçan bu gerçeği ifade ediyordu. 15 şubat'ta yeni şafak'ta yasin doğan müstearıyla yazı yazan yalçın akdoğan "her türlü oyunun farkındayız..." başlıklı yazı yazdı. mesaj netti. iki gün sonra aktif haber genel yayın yönetmeni yetkin yıldız'dan yanıt gelecekti. yıldız, “akp’nin çok övündüğü çetelerle-darbelerle-cuntayla mücadele sürecinde hakan fidan dönemi dâhil mit hangi belgeyi vermiştir? tsk içerisinden bugün ciddi yargılama konusu olan hangi suç belgesini çıkartabilmiş ve yargıya teslim etmiştir?” diye cevap vermişti. yanıt gecikmedi. yanıt bu kez star gazetesinden geliyordu, yanıtı yine akdoğan vermişti: "en samimi sağduyu çağrılarını bile 'perdeleme' olarak kötüye yormak insafla bağdaşmaz. ak parti'nin bir yandan yüze güldüğü, diğer yandan tasfiye çabası içinde olduğu iddiası çok çirkin bir iftiradır. iftira atmak, fitne çıkarmaya çalışmak, yangına körükle gitmek tasvip edilemez. biz gücümüz yettiğince hak bildiğimiz yolda yürür ve kardeşlik hukukunu korumaya gayret gösteririz. her olaya habis duygularla yaklaşanları ise allah'a havale ederiz." 
15* bu sürtüşme üzerine olay büyüdü, abdurrahman dilipak olaya dahil oldu ve öyle bir laf etti ki, sürtüşme boyut değiştirdi, dilipak "dün derin devletten söz ediyorduk, şimdi ergenekon'dan söz eder olduk. bir de kürt ergenekonu çıktı başımıza. yarın cemaat ergenekonu çıkarsa şaşmayın.. bir ilişkiler yumağı çıkartırlar aklımız şaşar..." diyordu. herkesin şike süreci ile yatıp kalktığı günlerde kazan içten içe kaynamaya başlamıştı. bakan bekir bozdağ hükümet ve cemaat arasında kavga çıksın diye dua eden bir gurup var eleştirisi yaparken, 16 şubat günü yeni şafak gazetesi yazarı bayramoğlu cemaat ve hükümet arasındaki ittifakın bittiğini açıklıyordu. şimdilerde cemaat saflarını terk etmiş olan gülerce, o günlerde cemaat'i derinden savunuyordu. bu yaşananlar ise tuzaktı. engin ardıç ise açıkça hükümet yanında yerini almıştı. kavga bitip de ortam soğumaya başladığında emre uslu “bu kavga bitmeyecek” diye yazmıştı. zaman geçtikçe haklı çıkacaktı.
16* krizin yaşandığı günlerde samanyoluhaber web sayfasında çıkan bir yazı olayın özüyle alakalı bir çok ipucu sunmuştu: "cemaatin ak parti’yi bitirmek için düğmeye bastığını söyleyenlerin ve ak parti-cemaat ittifakının sona erdiğini yazanların tek bir amacı vardı; o da terörle mücadelede kendilerinin tarafı olduğu ve milletin asla kabul etmeyeceği stratejinin deşifre olmasını önlemekti. kimdi bunlar? bu isimler, baştan beri kck’ya karşı ılımlı bakış açısı sergileyen, kck operasyonlarından rahatsız olan, kck yapılanmasıyla dirsek temasında bulunanların ta kendileriydi. bunlar, kck’ya karşı kararlı duruşu sebebiyle cemaati sevmezler. aslında bu isimler, terörle ‘mücadele mi müzakere mi’ noktasında hükümete ve türkiye’ye vakit kaybettirenlerdi.” açıkça belirtilmese de cemaat iktidarın belirli alanlarına nüfuz edememekten hoşnut değildi. bu alanlar özellikle dış politika alanlarıydı. cemaate göre bu alanlar milletin aleyhine faaliyetlerde bulunuyordu. bu nedenle bu alanların düzeltilmesi gerekliydi. bu girişim konusunda hükümet somut adımlar gelmeyince cemaat kendi başına işe koyuldu ve mit krizi patlak verdi. böylece hükümet çevresinde bulunan "cemaatçi olmayan" isimler ile cemaat isimleri sürtüşmeye başladı. hükümet ise ilk hamle olarak operasyonu yapan üç polis müdürünü görevden almıştı. bunun dışında herhangi bir hamle gelmedi. hükümet mensupları cemaat aleyhinde konuşmadı. fakat biraz zaman geçtikten sonra istanbul terörle mücadele, organize suçlar ve istihbarat şubelerindeki polislerin tamamı şark görevine gönderildi. 
17* ilerleyen günlerde ise özel yetkili mahkemelerin kaldırılması gündeme geldi. yeni bir kriz doğuyordu. bu mahkemeler cemaatin hakim olduğu alanlardı. hükümet cemaatle sözlü münakaşaya girmemişti fakat cemaatin gücünü ufak ufak kırpmaya başlamıştı. bugün gazetesinden gültekin avcı "özel yetki değişikliğiyle ırmak at üstünde değil de yürüyerek geçilmek isteniyorsa yaşanması mukadder tehlikeleri bilmek gerekiyor” uyarısında bulunmuştu. hüseyin gülerce ise daha açık ifade etmişti "başkaları ile el ele tutuşurken, vefalı ellerden uzaklaşılırsa, geri dönülmez bir akşamın ufkuna yürümek de var." 14 aralık operasyonunda gözaltına alınan isimlerden biri olan nuh gönültaş ise o dönemde “hükümet ayağına kurşun sıkıyor” demişti. cemaat'in bitmek bilmez eleştirileri gün yüzüne çıkınca bu kez karşılık hükümet medyasından değil, bizzat başbakan erdoğan'dan geldi. artık devreye o girmişti. “öym’ler hakikaten biraz çizmeyi aştı” dedi. sürtüşme boyut değiştiriyordu.
18* daha sonra başbakan erdoğan'ın katıldığı bir programda laf döndü dolaştı ve egemenlik konusunda geldi. zaman gazetesi genel yayın yönetmeni ekrem dumanlı'nın gözlerinin içine bakan erdoğan tarihi bir cümle söyledi. erdoğan açıkça "devlet içinde devlet olmaz" diyordu. mesaj açıktı. bir kaç gün sonra erdoğan yeni bir açıklama yaptı ve gülen'e dön çağrısında bulundu.
haziran ayında ise ismet berkan yazısında cemaat geri çekilip zamanın gelmesini bekleyecek diyordu. 12 haziranda hükümete yakınlığıyla bilinen eğitim bir-sen üyesi olan cemaat mensupları yeni kurulan aktif bir-sen'e geçti. yaşanan sürtüşme artık herkesin bildiği bir gerçeğe dönüşüyordu.
19* sonbahara girildiğinde yusuf kaplan gülen'in "hükümet kürt sorununda bizim önerimizi kabul etmedi"dediğini açıklıyordu. tam da o günlerde hükümet yeni bir proje ortaya attı. dershanelerin kapatılması gündemdeydi. cüneyt özdemir yaşanan bu gelişmeleri hükümet cemaat'le çaktırmadan mücadele ediyorşeklinde yorumluyordu. haklıydı. 5 kasım'da ruşen çakır cemaat'le hükümet arasında iktidar kavgası vardedi. 
20* tüm bu gelişmeler yaşanırken gülen bir sohbetinde muta nikahı ile ilgili olarak sert açıklamalar yaptı. sohbette önemli kişilerin bu sayede avlandıklarından bahsediyordu. bu sohbet sonrasında bazı çevreler gülen'in üstü kapalı olarak bir ülkeyi eleştirdiğini açıkladı. o ülke iran'dı. cemaat'in iran karşıtlığı konusunda bazı dedikodular yayıldı. bir tanesine göre cemaat hükümeti ırak merkezi hükümetiyle yaşadığı problemler nedeniyle eleştiriyordu. eleştirinin odağında "maliki'yi iran'a itiyorsunuz" tepkisi vardı. bu dönemde hükümetin yanlış politikaları nedeniyle iran'ın ortadoğu'da güçlü konuma geldiği eleştirileri de mevcuttu. cemaatin kaynağı belirsiz bir iran antipatisi bu dönemlerde nüksetmişti. garipti.
21* yıl sonunda ise çok önem bir haber yayınlandı. iddiaya göre mit cemaat için bir dosya hazırlamıştı. yeni yıl yine gergin başlamıştı. gülen "kuvvet bazen küstahlaştırır" açıklamasını yaptı. hüseyin gülerce tayyip erdoğan'a "çankayaya çıkma" yazısı yazdı. ve akabinde üçüncü bir çatlak baş gösterdi. iddialara göre başbakan'ın ofisi dinlenmişti. yeni gündem böcek kriziydi. ilk iş olarak istihbarat daire başkanı ömer altıparmak görevden alındı. ankara cumhuriyet başsavcısı ibrahim ethem kuriş istanbul’dan bağımsız olarak ankara’da başbakan tayyip erdoğan ile mit müsteşarı hakan fidan’la ilgili yürüttüğü ‘gizli oslo soruşturması’ ortaya çıkınca görevden alındı. savcı antalya'ya gönderildi. 
22* zaman gazetesi genel yayın yönetmeni ekrem dumanlı da 29 nisan ve 6 mayıs günlerinde ‘imralı süreci’ne ilişkin sert yazılar kaleme aldı. 29 nisan’da dumanlı, murat karayılan’ın kandil’deki basın toplantısını ‘şov’ olarak değerlendirdi ve “bak şu garip tabloya ki adam (karayılan), mit'ten bahsederken bir duygudaşlık yaşıyor adeta. mit müsteşarı hakan fidan'dan bahsederken neredeyse ‘bizim hakan' diyecek. öyle zannediyorum ki mit yöneticileri de (başta sayın fidan olmak üzere) rencide olmuştur bu söylemden. aksi takdirde karayılan'ın mit raporlarından kendi dokümanı imiş gibi bahsetmesi tuhaf çağrışımlar içeriyor...temkin şart, tedbir şart...” diye yazdı. zaman’ın 1 numarası 6 mayıs’ta da akp ve mit yöneticilerini göreve çağırdı: “bir de örgüt ne yapıp edip ‘cemaat’e çamur atıyor. oslo sızdırmalarında daha geçen sene başbakan erdoğan'ı hedef gösteren karayılan, şimdi başına bir taş düşmüş de hafızasını kaybetmiş gibi ‘cemaat’i suçluyor. hal böyle olunca beklenen o ki bazı insaf ve vicdan sahibi kişiler çıksın bir şeyler söylesin, en azından “ayıp oluyor!” desin.” 
23* 4 nisan'da mehmet bekaroğlu "cemaat akp'ye seçimlerde oy vermeyecek" iddiasında bulundu. hüseyin çelik "kar yağsa cemaatten biliyorlar" dedi. cemaate yakınlığıyla bilinen nihat ergün "ihat ergün, "servet, şehvet ve şöhret arzusu insanı yoldan çıkarır. benim bunlarla hiç işim olmadı" şeklinde manidar bir açıklama yaptı. herkes yavaş yavaş tarafını seçiyordu. yaz aylarında patlak veren gezi olayları ise cemaat-akp ittifakının son perdesiydi. zaman gazetesi olaylar boyunca hükümetten yana tavır aldı. gülen ise sadece yapılan sert müdahaleleri ufaktan eleştirmişti. son baharın gelişiyle dershanelerin kapatılması tekrar gündeme geldi. artık kimse cemaat-akp kavgasını reddedemiyordu. 2013 yılı biterken dershane kavgası üzerinden muazzam bir sinir harbi yaşanıyordu. stv'de yayınlanan bir dizide hükümetin karanlık odaklarla bir olup cemaati hedef aldığı sahneleri bile bulunuyordu. 17 aralık sabahı geldiğinde ise ilk kurşun sıkıldı. yer yerinden oynadı. operasyonlar, gözaltılar ve iddialar her yanı kapladı. konu rüşvet ve yolsuzluktu.
24* iddialara göre temmuz 2012'de istanbul mali suçlar müdürlüğüne ihbar yapılıyor, yapılan ihbarda kapalı çarşı'da ticaret yapan bir kaç döviz ve işleticinin yasadışı altın ticareti yaptığı ifade ediliyor, bu kişilerin yasa dışı işlemleri karşısında komisyon alıp rüşvet verdiği belirtiliyordu. hatta iddialara göre bu kişilerin bazı örgütlerle yaptığı işler bile bulunuyordu. bunun üzerine iddianın doğruluğunu araştırmaya başlayan şube, ihbar edilen şahıslarla alakalı olarak geçmişte masak raporu bile tutulduğunun farkına varıyordu. hatta bu şahıslardan bazılarının başka ülkelerde gerçekleşen yasa dışı işlerle de bağlantısı olduğunun farkına varan emniyet bu işin sıradan bir iş olmadığı anlayarak soruşturma izni için savcılığa başvurdu.
25* iddialara göre izni alan şube derhal ihbar edilen şahısları izlemeye koyuldu. ihbar edilen şahısların çok daha farklı kişilerle irtibat halinde olduğu farkedildi. bunun üzerine soruşturma genişletiliyor. işin içinde kim varsa, bu yasa dışı işlem ağına aracı, kurye vs. kimler dahilse hepsinin ortaya çıkarılabilmesi için yurt çapındaki bir çok şubeye haber veriliyor ve soruşturma gizli bir şekilde yürütülmeye başlanıyordu. ihbar edilen şahısları yakalamak basitti. fakat bu şahıslar dışında çok daha farklı ve güçlü kişilerin de bu işe dahil olduğu farkedilmişti. bu nedenle küçük balıklar teknik takibe alınmaya başlandı. böylece küçük balıklar yem olarak kullanılarak büyük balıklar avlanacaktı. 
26* iddialara göre zamanla şube öngörülerinde haklı çıkıyordu. milyonlarca hatta milyarlarca dolarlık bir pazarlık ağ deşifre edilmişti. haftanın üç-dört günü dinlemeler yapılıyor, teknik takip aracılığıyla ihbar edilen şahıslar üzerinden kuryeler, kuryelerin üzerinden de aracılar teker teker tespit ediliyordu. bir çok tacir kişisel gelirlerin çok üzerinde miktarlarda paralarla oynuyordu. bu durum ortaya çıkınca bu kişiler de takibe alındı. bu paralar onlara ait değildi, bu işi onlara yaptıran daha büyük balıklar vardı. emniyet böyle düşünüyordu. yapılan iş büyük oranda altın ticaretiydi. 
27* o dönemde iran'a amerika tarafından ambargo konulmuştu. ambargonun sebebi iran'ın nükleer araştırmalar yapmasıydı. türkiye de bir nato ülkesi olarak bu ambargoya uymak zorundaydı. öyle de oluyordu. fakat soruşturma sürdükçe altın ticaretinin iran ambargosunu delmek amacıyla yapıldığı tespit ediliyordu. iran'lı bir iş adamı bu ambargonun aşılması için yapılan işlemlerin odak noktasında yer alıyordu. o sistemin en kilit noktasıydı. işte tam da bu günlerde cemaat'in iran antipatisi depreşmişti. muhtemelen o günlerde nükseden iran antipatisi bu soruşturmada yaşananlar nedeniyleydi. bu ihtimalde okyanus ötesi soruşturmalardan haberdar edilmiş demekti. bu bağlamda hükümet soruşturmadan habersiz tutulurken görevliler okyanus ötesini habersiz bırakmamış demekti.
28* türkiye ile iran arasında yapılan iki büyük ticaret vardı: petrol ve doğalgaz alışverişi. bu alışveriş gereğince türkiye doğalgaz ve petrol ücretlerini halk bankasındaki bir hesaba yatırıyor, banka iran için açılmış bu hesaptaki parayı iran merkez bankasına havale ediyordu. fakat ambargo gereği yapılan bu ticaret esnasında türkiye'nin hesaptaki paraları iran'a havale etmesi geciktiriliyor, engelleniyordu. iddialara göre işte bu yasağı delebilmek için değişik yönlerden yapılan para transferleri emniyetin gözüne çarptı. başka bir iran bankasından halk bankasındaki bir hesap açılmıştı ve iran merkez bankasına gönderilmesi gereken fakat ambargo nedeniyle gönderilemeyen para, iç piyasada gezdirilerek bu hesaba aktarılmış ve böylece açılan ikinci hesaba gönderilerek ambargo delinmişti. böylece iran merkez bankası parasına kavuşuyor ve ambargo yapılan bu yasa dışı işlemlerle deliniyordu. 
29* iddialara göre yapılan iş yasadışıydı, amerikan ambargosuna ihanetti. ve cemaatin polis kanadı bu işlemin farkına varmıştı, hükümetin sunduğu imkanlarla hükümetten gizli olarak bu işin peşine düşmüştü. her geçen gün emniyet birimlerinden habersizce işler yürümüştü, emniyet de bu işlemleri tek tek takip etmiş ve kişileri dinlemişti. iddialara göre böyle bir işlemin gerçekleştirilebilmesi için banka genel müdürünün ve ilgili bakanlığın mutlaka haberdar olması gerekiyordu. zira yapılan işlem çok dikkat çekiciydi. nitekim emniyet bu ağın siyaset kanadını da deşifre etti. sisteme göre iran ambargoyu delebilmek için türkiye'deki düzeneği kurmuştu. iran'ın türkiye ayağı ünlü bir iş adamıydı. iş adamı iran'a gönderilmesi gereken paraları alıyor ve gerek yurt içi gerekse yurt dışından altın toplayarak doğrudan iran'a, bazen de dubai aracılığıyla iran'a gönderiyordu. 
30* iddialara göre normalde işte tam da bu noktada iran'ın hesabındaki paraların eridiğini gören banka genel müdürü ve ilgili bakanlık duruma el koymalıydı. oysa bu merciler hareketsiz kalıyordu. bakanlığın ve bankanın hareketsiz kalmasından şüphelenen emniyet soruşturmaya banka genel müdürünü ve ilgili bakanı da dahil edince düğüm çözüldü. tüm herşey açığa çıktı. iran'lı iş adamı ambargonun delinmesine sessiz kalan bakanlığa para ödüyordü. iddialara göre ödenen para kârın %3'ü kadardı. alınan bu paranın 3'te biri iranlı işadamına, diğer 3'te biri banka genel müdürüne ve ilgili bakana pay ediliyor ve kalan 3'te biri ise yayında ve yapımda emeği geçen kurye ve aracılara dağıtılıyordu. 
31* işin içinde bakanlık olduğundan iran'lı iş adamının arkası sağlamdı. bu yüzden işlemler çok da gizli yürütülmüyordu. şebeke rahat hareket ediyordu. bu nedenle yapılan işlemler başka tacirlerin gözüne çarpıyor ve onlar da bu işten ekmek yemek için sıraya giriyordu. fakat bu noktada bakanlık devreye girerek diğerlerinin önünü kesiyordu. böylece bu çarkta kartel haline geliniyordu. iddialara göre bu yöntemle rüşvet hacmi 60 milyon dolar civarında delinen ambargo bedeli ise 87 milyar dolar civarında dolanıyordu. hem iran ambargosu deliniyor hem de cepler para doluyordu. fakat tam da bu esnada çok tanıdık bir dost her şeyi kaydediyordu. 
32* emniyet küçük ve büyük balıkları tespit edip delilleri topladıktan sonra gerekli zamanı bekledi ve 17 aralık günü operasyon yapılarak taarruza geçildi. soruşturma kapsamına bazı yasa dışı imar yolsuzlukları ve benzeri suçlar da eklendi. böylece kapsam genişletilmişti. muhtemelen emniyetin rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu bekletme sebebi buydu. gözaltılar ne kadar geniş tutulursa, operasyonun etkisi o kadar artacaktı. böylece hükümet derin bir yara alacaktı. bu yüzden operasyon bekletilerek yeni suçlar için çalışmalar yapıldı ve 17 aralık günü harekata geçildi. 
33* 2012 ve 2013 yıllarında hükümet ve cemaat arasında sürtüşme yaşanırken cemaat bir yandan da 17 aralık için hazırlık yapmıştı ve günü geldiğinde harekete geçmişti.. iddialar yukarıda anlatılanlar gibiydi. fakat hükümet bu iddiaları reddediyordu. hükümete göre bu yapılan bir darbe girişimiydi. ihanetti. fakat ortada başka bir ihanet bulunuyordu. o da amerikan ambargosuna yapılan ihanetti. fakat amerika hükümete karşı asla bu konuda serzenişte bulunmadı. bu konuda hiç bir gerginlik yaşanmadı. amerika'nın bu olaya vermesi gereken tepkiyi cemaat vermişti ve önemli bakanları tutuklamak, yolsuzlukları ortaya dökmek için büyük bir hazırlık yapmıştı. ilginçti. bir güç, cemaati bu konuda hükümetle karşı karşıya getirecek ve tüm ittifakı bozacak bir hamle yapmaya zorlamıştı. cemaat ise tamamen yok edilme tehlikesine rağmen tüm gücüyle bu hamleyi yapmak için önemli bir çalışma yapmıştı. 
34* 20 eylül 2012... amerika'nın en önemli isimlerinden morton abramowitz önemli bir makale yazmıştı. abramowitz tayyip erdoğan'ı 1990'lardan tanıyordu. ikisi arasında çok önemli bir dostluk vardı. abramowitz erdoğan hükümetini önemli şekilde destekliyordu. ona göre erdoğan bölgesel bir liderdi. fakat bu makale bugüne kadar yazdıklarından farklıydı. ve makalenin sonu çok çarpıcı bir şekilde sona eriyordu: 
--- spoiler ---
on yıldır türkiye siyaset sahnesinde siyasal bir karışıklığa şahit olmadık. bugün ise kimi filizlenmeler var. bir politik değişim öngörmek zor, özellikle de erdoğan’ın hakimiyeti dikkate alındığında; ve ona karşı bahse girmek ahmaklık olur. ama 2014 itibariyle, içerde ve yanı başında devam eden karmaşa yeni partilerin ortaya çıkışına ve hatta belki de akp’nin çözülmesine yol açabilir. bu arada, türkiye önemli, dinamik ve sonu gelmez sürprizlerle dolu bir yer olmayı sürdürüyor.
--- spoiler ---
abramowitz yaşanan bölünme tehlikesini, hem de tarihini verecek şekilde, nasıl bilebilmişti?
EKŞİDEN BARANBA





2 Aralık 2014 Salı

Hello Papa Oğlun Geldi Ekümenlikten


 Papam geldi Vatikandan... E geldi de bana mı geldi ?

muhtemelen bana gelmedi. Yani bana uğramadı hatta sıkıştırdığı trafik kitlediği kent merkezleri ve ziyaret ettiği yerler hariç bana bir faydası olmadı o ayrı mevzu. Gelip de "yau siz müslüman bir ülkesiniz ama ben sizi çok seviyorum be güzelim keşke müslüman olmasanız da hem AB ye hem serbest dolaşıma girebilseniz. Ama üzülmeyin bak size REZA alınmasın  1000 ton altın paskalya yumurtası getirdim. Haydi afiyetle yiyin" demedi

geldi gezdi ve imzaladı...Bu 3 öğeyi kompozisyonun öğeleri gibi açıklayalım . GELİŞ  GEZİŞME SONUÇ

Geliş



Papamızın gelişi iyi hoş da çok kısa... misal CB çağırmış o da kıramamış "2 günlüğüne geleyim bari seni kırmam istemem  demiş"


çok alelacele ile gelmiş yani ama ne büyük tesadüftür ortadokslarla bir anlaşma yapacak zamanı da yarattı vermiş papacığımız

papa gelecek pepe değill

papa geliyor

28 Kasım’da yerel saatle 09.00’da Roma Fiumicino Havalimanı’ndan hareket ediyor
TSİ 13.00’da Ankara Esenboğa Havalimanı’na ulaşıyor
Anıtkabir’i ziyaret ediyor
Ak-Saraya gidiyor
Başbakanla görüşüyor
Diyanet işleri başkanı ile görüşüyor
(29 Kasım), saat 09.30’da Esenboğa Havalimanı’ndan İstanbul a hareket ediyor

İstanbulda Nevizadede 2 tek atıp  şampiyonda kokoreç yiyor ortaköy de kumpir gömerek bebekteki gece klübualakjslkajlşasjlş

şaka  lan şaka

 Ayasofya Müzesi
Sultanahmet Camii’
Saint Esprit (Kutsal Ruh) Katolik Kilisesi
Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos’la özel bir görüşme
 St. George Fener Yunan Ortodoks Kilisesi’nde ‘Ekümenik dua’

30 Kasım Pazar günü  İstanbul'daki Patrikhane’nin kuruluşuna ilişkin gerçekleştirilecek olan, yine St. George Kilisesi’ndeki ayine katılacak.
Bunun ardından Papa ve Patrik Bartholomeos ortak bir deklarasyona imza atacak ve birlikte bir öğlen yemeği yiyecek.
İstiklal Marşı ve Kapanış
Hımm.. Papa amcam CB nin davetlisi olarak geliyor ama 2 gün İstanbul da takılıyor nasıl olacak bu işler?
Hani bir arkadaşını doğum gününe çağırırsın da ortamda tanımadığı kızlara yavşamaktan seni unutur ya o hesap sanki bizimkisi de
GEZİŞME
Şimdi papa geldi; anıtkabir ziyareti zaten standart veriliyor yurtdışından gelen ülke liderlerine. Her gelen bir ATA nın huzuruna çıkıyor.
Sonra CB ve BB ile naptın moruk nettin gaffik.
zaten CB ile görüşleri hep aynıymış. İlginç Demek Papa da sıfırlamakta sorun yaşıyor
 Dinler arası zart zurt gel diyanet işleri bakanı hop bir el ense..
Şimdi geçelim fasülyenin faydalarına.... Toplanın gidiyoruz hacı... Nereye? Konstantinopol...
Niye LAN? "Ben denizsiz yerde yaşayamam yhaa.. Beni çok bayıyor biliyor musun?? Deniz olcak abi yhaa"
Değil tabii adam gelirken Türkiye ye geliyorum demiyor ki zaten
Ne diyor efendim?
"Roma Piskoposu'nun (Papa), Ekümenik Patrikhane'ye ziyareti ve şahsımın yeniden Patrik Bartholomeos ile buluşması, Roma ve Konstantinopol (İstanbul) kiliseleri arasındaki derin bağın ve halen bizi ayıran engelleri, sevgi ve gerçeklikle aşmak arzusunun bir işareti olacak"
TADA DA DAAAAM!! CB yok lan hiç bir yerde.
Neyse devam edelim madem... Papa Ankara da formalitesini geçiyor ve hemen ertesi gün artık işinin başına geçiyor
önce ayasofya tabi... gezerken bir taraftan da Serra ya dert yanıyor.
"a.q buralar eskiden hep dedeminmiş.. Demişler ki şimdiki Mecidiyeköy de arsalar var oraları sana verelim demişler o da "oralar hep dağ tepe ne işim var orada" demiş almamış... Sonra satıp savmışlar işte... Şimdiki aklım olsa diyor... anlatırken hep" 
Sonra Sultan Ahmet e geliyor.. türkler çok iyi . kebap şok güsel... şiş kebap şok küsel.. ya .. yaa... diyerek 
Sultan Ahmet Camii ne geçiyor  birden arkadan gelen uhrevi seslere dayanamayıp dua ya duruyor 
İşin şov tarafı bittii hacı birazda konuşalım
Ayinimizi yaptık. Bartocuğum bizi yalnız bırakmadı tabi.. kendi evinde yaptı ayinini misafir etti şimdi iade i ziyaret vakti
Eeveett.. ŞAPPİ...
HACI PAPA ORTODOKS KİLİSESİNE GİDİYOR VE BİR DEKLARASYONA İMZA ATIYOR
İMZALADIKLARI DEKLARASYON OKUNMUYOR..
AMANN okunmasın canım bak daha sonra herkese dağıtacağız ne var ki şimdi okumasak. şimdi yapacak daha önemli işlerimiz var hadi arkadaşlar hep birlikte

AMA 1054 YILINDA BİRBİRİMİZİ AFOROZ ETTİĞİMİZ ZAMANDAN BERİ İLK DEFA BİR DEKLARASYONA İMZA ATIYORUZ SARILIP ÖPÜŞÜP KOKLAŞIYORUZ AMA DEKLERASYONU OKUMASAK NE VAR Kİ
zaten tesadüfen tam üstüne geldi bu.. Aslında biz papayı cumartesi günü bekliyorduk o yüzden kilise biraz dağınık kusura bakmayın işte hep bu CB nin yüzünden... Hınzır şey nasılda birden çağırdı... Bizim hiç de haberimiz yoktu... tesadüf işte...

SONUÇ
Velev tesadüfler silsilesi bu... görmek istediğini gibi tam sınırlar değişirken yeniden çizilip Suriye sınırımız belirsizleştirilip Arap Türk bir halk karması yaratılmaya çalışırken  Günü birlik gezileri çok seven CB nin yine 3 günlük   PAPA davetinde papanın sadece "selamın aleyküm" demek için uğraması dışında bütün aktivitelerini Kostantinapol de gerçekleştirmesi  ve imzalanan deklarasyonun okunmayıp BİLAHARE dağıtılması gayet tesadüfi...Kaldı ki hizmetizdeyim demek  için ayak yıkayıp öpen PAPA




ZAMAN KISITLI olduğu için  Göçmen kamplarını ziyaret edememiş... E tabi Ayasofya yı gezmeye  Sultan Ahmet te köfte yemeğe benzemiyor bu iş...ZAMAN KISITLI ...


La olm delikanlı gibi hristiyan birliği için gelip bir imza atacaktım sadece imza için gelsem çok belli oluyordu bu sebepten CB ye yaptırdık bir ayakçılık gelmişken şovu mu da yaptım demiyorsun da tırı vırı mırı vırı...
Son olarak;
ULAN SÖVMİYİM SÖVMİYİM DİYORUM AMA KOSTANTİNAPOL NE OROSPU ÇOCUĞU KOSTANTİNOPOL NE PİÇÇ!!! İSTANBUL OLM BURASI İSTANBUL.. SİKTİR GİT ÖĞREN DE GEL BEĞENMİYORSAN DA GELME AMK...






19 Kasım 2014 Çarşamba

Gezi Parkı Olayları Topçu Kışlası Vol 2 (İç Savaş Başlangıcı)

Gezi parkı için takipçi olan olaylara geniş açıdan bakmayı bilen MAL gibi oylarını kömür makarnaya satmayan insanların araştırıp çıkardığı sonuçlar aşağıdadır efendim... Polis bu sefer daha sert daha tavizsiz olacak..



Önsöz: Adamların asıl işi milletin malını babalarının malıymış gibi satmakmış.Boş vakitlerinde hobi olarak hükümetçilik de oynuyorlarmış
Komplo teorilerine, dedikodulara, boş laflara prim vermem ama gezi parkı'ndan çıkan rantın pis kokusu ve haberde anlatılan olayın sağlam örgüsü (her türlü makul şüphe payını bir kenara koysak bile) iddialara ciddiyetle yaklaşmayı zaruri hale getiriyor.
[ne olur ne olmaz silinir milinir diyelim ve sonarhaber.com sitesinin aydınlık gazetesinden alıp yer verdiği haber metnini en aşağıya kopyalayalım.]
önce birazcık arka plan bilgisi:
Haberde bahsi geçen orta asya ülkesi Türkmenistan'dır. gezi parkı'na talip olan diktatör Gurbanguli  Berdimuhamedovdur. Haberde bahsi geçen diğer diktatörün ismi Recep Tayip Erdoğandır.
Haberde satışa aracılık yaptığı söylenen karadenizli bakan tokicigillerden erdoğan bayraktar'dır. haberde bahsi geçen cennet koyu ile ilgili başbakan'ın - teftiş gezisindeki beyanına ilişkin ek bilgi için (bkz: bodrum koylarında durum felaket) ve (bkz: erdoğan'ın tebdili kıyafetle bodrum'u denetlemesi)
çıkan kısmın özeti:
1. sen kalk beynelmilel emlakçılık yap. kamu malı olan gezi parkı'nı sat, parasını kendi cebine indragandi. [biz de ülkenin sorunlarını çözmek için o makama oturduğunu zannedelim.]
2. parkta isyan çıkıp da proje tehlikeye girince alıcı parasını geriye istesin. adamın parasını geriye vermeye yanaşma. [biz de gezi direnişine yönetişim prensipleri temelinde karşı durduğunu zannedelim.]
3. alternatif teklif üretmek üzere bodrum koylarında kimseye haber vermeden gizlice tekneyle şöyle bir tur at. türkiye'nin en kıyak gayrimenkulü niteliğindeki taksim meydanı arazisinin yerine hatırı sayılır bir teselli olacak derecede cazip cennet koyu'nu gözüne kestir. [biz de ülkenin kıyı şeridindeki aşırı yapılaşma ve doğa katliamına üzüldüğünü zannedelim.]
3. alıcı kaptırdığı parasının akibetini konuşmak üzere seni adresine çağırsın. (bkz: 15 ağustos 2013 erdoğan'ın türkmenistan gezisi) ve bu bir günlük ziyaret sırasındaki basın toplantısının görüntüleri:
http://www.youtube.com/watch?v=tuYYFH2pX2Y
sen de git altın tepsi içinde cennet koyu'nu teklif et. [biz de iki ülkenin ortak çıkarları için resmi ziyaret yaptığını zannedelim.]
5. bodrum'daki koylarda türkmenbaşı için uygun arazi baktığın kazara basına yansıyınca, en çok senin iktidarın döneminde yağma edilen kıyılara tavizsiz çekidüzen getirmek için denetim yapıyordum kılıfını uydur. [biz de türkiye'nin kıyı şeridindeki suistimallere asla geçit vermeyeceğinizi zannedelim.]
6. on bir senedir güney ege'nin kıyı şeridindeki koruma kapsamlı arazilere inşaat izni için ak parti yönetimine masa altından manyak bedeller ödeyenler, başbakanın esip gürlemeli bu tiyatrosunu kahkahalar atarak izliyorlar. daha dün milyonlarca dolarımı ceplerine attılar, bugün de birkaç gün medyatik şov yaparlar, ağır cezalar getirecegiz derler, sonra yine eski tas eski hamam diyorlar. bu danışıklı dövüşü en iyi onlar biliyor. yalansa söyle fettah bey?
7. türkmenistan cephesinde maç devam ediyor. gurbanguli kaptırdığı parasını geriye almak için ısrar ediyor. 
[türkiye cumhuriyeti, bu örgütlü hırsızlık suçunun cezasını doğalgaz aldığımız ve orta asya politikalarımızda elzem bir kilit taşı konumundaki türkmenistan'a ve rusya'ya büyük tavizler vererek ödeyecek. iflas etmiş dış politikamız bir darbe de o cepheden yiyecek. yani adamlar çalıyor ama çalışıyor tezinden medet umanlar bu noktada tükürdüklerini yalayacaklar.]
.
aheste çek kürekleri, mehtap uyanmasın!
.
not. bu gezi direnişi başladığında hükümet güçlerinin anlamsız ve orantısızca vahşete varan şiddetinin rasyonelini çözemiyordum. kendi kendime bu işin içinde bir iş var, perde arkasında çok derin oyunlar var ama sokaktaki insanlar olarak ne olduğunu bilemiyoruz diyordum. yani şimdi, ben demiştim triplerine girmiyorum ama 16 haziran 2013 günü (bkz: #34629073) ekşi sözlük'e şöyle bir not düşmüştüm: 
"o inşaatın derhal başlatılması ve seçimlerden önce en azından kabasının bitirilmesi, iki buçuk milyar ağaç diktim diyen adamın takıntısıdır ve aynı zamanda boynunun borcudur. sözler vermiş, taahhüt altına girmiş; gecikilen her gün mahçup oluyor. aksi takdirde sen ne biçim iktidarsın, sen ne biçim iş ortağısın diye sorarlar, tefe koyup oynatırlar alimallah."
yani o tarihlerde kör karanlıkta bir şeyler hissetmişim ama ilk günlerin tozu dumanı arasında tezgahın bu kadar büyük olduğunu kim, nereden, nasıl bilebilirdi?
bu iddia çok konuşulur. akp'nin parka yapmayı planladığı avm proje aşamasındayken satılmış!
26 ağustos 2013 pazartesi 10:28
gezi için 500 milyon dolar alındı
aydınlık / ankara'da yabancı diplomatlar arasında konuşulanlara göre, gezi parkı'na yapılacak otel ve avm daha proje aşamasındayken orta asya ülkelerinden birinin cumhurbaşkanı'na satılmış. yapılan gayri resmi satış için 500 milyon dolar peşin alınmış. halk ayağa kalkıp projeyi iptal ettirince, gezi parkı'nın yerine cennet koyu önerilmiş.
ankara'da diplomatik çevrelerde dilden dile dolaşan bilgilere göre, taksim projesinin arkasında büyük bir rant pazarlığı var. birçok diplomatın özellikle de bazı avrupalı diplomatların taksim gezi parkı olayları ile ilgili olarak, ülkelerine gönderdikleri raporlarda da yer verdikleri iddialar şöyle:
proje gizlendi satış yapıldı
taksim gezi parkı projesi kamuoyundan gizlendi. ilk proje değiştirildi. yapılan değişiklikte başbakan erdoğan belirleyici oldu. gezi parkı'na yapılması planlanan toplu kışlası'nın altı avm, üstü otel olacaktı. 
bu avm ve otel proje aşamasında iken bir orta asya ülkesinin cumhurbaşkanı'na gayri resmi satıldı. 49 yıllığına satış için yapılan gayri resmi sözleşme belgelerinde ilgili cumhurbaşkanı'nın adı geçmedi. ilk etapta 500 milyon dolar peşin alındı. yapılan satışta projede rolü olan karadenizli bir bakan da devredeydi.
ancak taksim gezi parkı direnişi ve binlerce kişinin olaya müdahalesi hesapları bozdu. bunun üzerine proje aşamasında avm ve oteli satın alan cumhurbaşkanı 500 milyon doları geri istedi. para geri verilmek istenmedi.
bodrum kıyı teftişi
cumhurbaşkanı'na, taksim gezi parkı'na yapılacak avm ve otel yerine cennet koyu'nda yer verilmesi teklif edildiği öne sürüldü. bu tartışmalar sürerken, başbakan erdoğan'ın bodrum kıyılarında inceleme yaptığı ortaya çıktı. 
sözcü gazetesinde yayımlanan fotoğrafta yer alan ekip de bu iddiaları doğrular nitelikte. erdoğan'ın şapka takıp kendini gizleyerek yatla yaptığı incelemede, erdoğan bayraktar ve ilgili bürokratların yer alması da dikkat çekti.
iddiaya göre, erdoğan'ın incelemeleri fotoğraflanınca, kıyı yağması tartışması gündeme getirildi. yağmanın önemli bir bölümü akp döneminde olmasına rağmen, kıyılarda yıkım yapılacağı ortaya atılarak tartışma başka noktaya çekilmeye çalışıldı. arkasından da başbakan'ın türkmenistan ziyareti gündeme geldi. erdoğan'ın türkmenistan cumhurbaşkanı ile baş başa görüşmeler yaptığı da bildirildi.
5 şehit rant için mi?
bir diplomatın ülkesine gönderdiği raporda, ''5 gencin öldüğü, 10'dan fazla gencin gözünün çıktığı, 7 bin civarında kişinin yaralandığı olayların kaynağı rant. iktidar çevrelerinin para hırsı olayların durulmasını, tansiyonun düşmesini önledi. 
ülkeyi yönetenler sert önlemlerle bastırırız, anlaşma bozulmaz diye hareket etti, ama sonuç alamadı. en çok müdahalenin taksimde olması da iddiaları doğruluyor. hükümet bir tek taksim'de taviz vermedi'' ifadelerini kullandığı öğrenildi.
ilk planda avm ve otel yoktu
aydınlık'ın edindiği bilgilere göre, taksim düzenlemesi için yapılan ilk planda topçu kışlası yok. planı takip eden mühendisler ilk planda tek duvarlı bir yapı olduğunu ama sonra bunun değiştiğini ve başbakan erdoğan'ın devreye girmesiyle plana avm ve otelin eklendiğini ifade ediyorlar.
istanbul büyükşehir belediyesi'nden bir yetkili aydınlık'a, ''avm ve otel çok gizli devreye sokuldu. bu projede çalışan mühendisler bile avm ve otel projesinden çok sonra haberdar oldu. projeyi öğrenen birileri unesco'ya başvurmuş. 
gezi parkı'na avm ve otel yapılmasının önlenmesini istemiş. unesco o bölge kendi sorumluluk alanlarına girmediğini bildirmiş. ama yine de incelemişler. unesco'dan gelenler olunca ben de merak edip konuyu araştırdım. ben bu işlerden bilgi sahibi olmam gerekirken, haberim olmadığını anladım'' dedi. 
bu vesileyle, olayların akışını geri sarıp bir daha oynatmakta yarar var uğurcuğum.
kısaca hatırlayalım:
• türkmenistan'ın sevgili diktatörü Gurbanguli  Berdimuhamedov 'dan 500 milyon dolar avans alınıyor (gerisi iş bitiminde). karşılığında, türkiye'nin bir numaralı emlaki olan taksim meydanı, her türlü inşaat geliştirme hakkıyla birlikte bu dost ve kardeş diktatöre veriliyor. yapılacak inşaatın değerini artırıcı her türlü altyapı ve ulaşım ve çevre ve peyzaj düzenlemesi de bonus olarak hediye paketiyle fiyonklanarak kendisine takdim ediliyor. [alışverişin yapıldığı kişinin gurban olduğumun gurbangulisi olması önemli çünkü bu büyüklükte bir masaaltı işlemini hukuki denetim mekanizmalarının hakim olduğu demokratik ülkelerin vatandaşlarıyla veya şirketleriyle yürütmek mümkün değil. ancak işte böyle kara para aklayabilecek kapasiteye sahip diktatör tayfasıyla olacak işler bunlar.]

• ama gezi olayları patlıyor ve planlar aksıyor.

• gurbanguli onca sosyal çalkantıya yol açan gezi olayları nedeniyle projesinden vazgeçiyor, bu işten hayır gelmez diyor ve parasını geri istiyor. lakin parayı alanlar almışlar, verirler mi geriye hiç?

• 9 ile 11 ağustos 2013 tarihleri arasında bir gün, dönemin başbakanı ile birlikte yiğit bulut ve erdoğan bayraktar gibi elemanlar buluşup bodrum koylarını tekneyle geziyorlar ve gurbanguli'ye gezi parkı arsasını telafi mahiyetinde ve 500 milyon dolar tutarında alternatif araziler bakıyorlar. yüzlerce dönümlük Cennet Koyu nu gözlerine kestiriyorlar.

• o sıralarda işin içinde nasıl bir alışverişin döndüğünü bilmeyen bir gazeteci, bu ekibi bodrum sahillerinde teknenin kıçında hep birlikte otururken fotoğraflayıp 13 ağustos tarihinde manşete taşıyor.

• ama gezi olayları patlıyor ve planlar aksıyor.
• gurbanguli onca sosyal çalkantıya yol açan gezi olayları nedeniyle projesinden vazgeçiyor, bu işten hayır gelmez diyor ve parasını geri istiyor. lakin parayı alanlar almışlar, verirler mi geriye hiç?
• 9 ile 11 ağustos 2013 tarihleri arasında bir gün, dönemin başbakanı ile birlikte yiğit bulut ve erdoğan bayraktar gibi elemanlar buluşup bodrum koylarını tekneyle geziyorlar ve gurbanguli'ye gezi parkı arsasını telafi mahiyetinde ve 500 milyon dolar tutarında alternatif araziler bakıyorlar. yüzlerce dönümlük Cennet Koyu nu gözlerine kestiriyorlar.
• o sıralarda işin içinde nasıl bir alışverişin döndüğünü bilmeyen bir gazeteci, bu ekibi bodrum sahillerinde teknenin kıçında hep birlikte otururken fotoğraflayıp 13 ağustos tarihinde manşete taşıyor.
• yaptıkları keşif gezisinde medyaya yakalanan emlakçı ekip, bir anda 180 derece çark edip kıvrak bir manevrayla ağız değiştiriyor ve erdoğan'ın tebdili kıyafetle bodrum'u denetlemesi tiyatrosu sahneleniyor. "biz o teknede vatanımızın kıyılarını denetlemek için bulunuyorduk. bodrum koylarında durum felaket. türkiye sahilleri yağmalanıyor. bu talana bir son vereceğiz. büyük rezalet, cık cık cık" gibi bir müsamere izliyoruz. [lakin öylecene veryansın ederken, tarih boyunca en büyük tam ince kıyı talanının son 10 senede kendi iktidarları döneminde yaşandığı ve yaşatıldığı gerçeğine hiç mi hiç değinmiyorlar. neyse. zaten, o gün bağırıp çağırdıklarıyla kalıyorlar çünkü kıyıları zapturapt altına alacağını söyledikleri yasal düzenlemeler bir daha hiç gündeme gelmiyor.]
• 15 ağustos günü, dönemin başbakanı sadece bir günlüğüne - sabah git akşam dön - türkmenistan'a resmi ziyaret yapıyor. gezi parkı projesine alternatif mahiyette emlak geliştirme tekliflerini, kaporasını sıcak sıcak cebinde tuttuğu müşterisine gösteriyor. ama sıtkı sıyrılmış olan gurbanguli hiçbirini kabul etmiyor. illa param da param diye ısrar ediyor. 
• 17 aralıklar, belediye seçimleri, cumbaş seçimi, hsyk seçimleri, kobani eylemleri, ak-saray tantanası gibi kilometre taşları gelip geçiyor. ancak bir yandan da bu tarihi milat noktalarıyla birlikte, parti devletinin güvenlik mekanizmalarının taşları da o süre zarfında döşenmiş oluyor. yani gezi sahnesine yeniden dönebilecek bir toplumsal muhalefetin ümüğü sıkılmış oluyor. polisin validebağ'daki performansı bu açıdan ikna edici oluyor.


• o esnada, elin türküne büyük para kaptıran gurbanguli, arada bir n'oldu bizim iş diye yoklamalar yaparken organize işler tayfası kendisine sabırlı ol mesajları telkin ediyor. gezi parkı işi, ocağın arka gözünde soğumaya bırakılıyor. taksim meydanı'nın şu silme beton kaplama hali de zaten ileride bir şeyler yapılmak üzere, müstakbel şantiye alanı olacak şekilde, üstüne masraf yapmadan bekletilen bomboş zemin şeklinde uykuya yatırılıyor.
• gel zaman git zaman, taşların iyice yerine oturduğuna ve gündemin müsait olduğuna kanaat getiren dönemin başbakanı, 6 ve 7 kasım 2014 tarihlerinde bir kez daha müşterisinin ayağına gidiyor. 
Hem ziyaret Hem ticaret

• ve o ziyaretinin hemen ardından, sabahlardan bir sabah topçu kışlası projesi'nin yeniden gündeme alınmasıyla uyanıyoruz. 

en tatlı sabahlar çokokrem'le başlar.
ekşi sözlük  
bu kış çok çetin geçecek MERDO!!!









http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/24528252.asp