umarım beğenirsiniz. şimdiden teşekkür ederim.
fon müziği:
(yeni fon müzikleri için tavsiyede bulunan steama teşekkürler)
1* 2011 yılına gelindiğinde cemaat ve iktidar arasındaki kutsal ittifak tüm hızıyla sürüyordu. 2010 referandumunda ve 2011 genel seçimlerinde büyük zafer elde edilmişti. tayyip erdoğan her fırsatta cemaat etkinliklerine katılıyor, amerika ziyaretlerinde mutlaka hocaefendi ziyaretleri yapılıyor, polis teşkilatı cemaate dokunanı yakıyordu. fakat seçimden itibaren kimsenin kabul etmeye yanaşmadığı fakat görmezden gelemeyeceği bir takım gelişmeler yaşanmaya başladı. seçimlerden sonra akp'li bir vekilin okyanus ötesi ziyaretinde büyük bir gerginlik yaşandı haberleri çıktı.
2* aradan biraz zaman geçince 12 eylül'de zaman gazetesi yazarı ali ünal o günkü yazısına enteresan bir başlık atmıştı ustalık dönemiyle ilgili üç endişe bu yazıda bahsedilen endişelerden en temeli ikinci endişeydi. ünal "sayın başbakan'dan beklentimiz, kendisini övenlere, takdir edenlere değil, ülke ve millet sevgisiyle, kendisinin de hayrını düşünerek doğruyu, gerçeği işaret edenlere, gerektiğinde gerekli tenkidi yapanlara kulak vermesidir" diyordu. belli ki cemat erdoğan'ın çevresindeki bazı kimselerden rahatsızdı.
3* 14 ekim 2011... bülent arınç yaptığı konuşmada ergenekon tutuklularının serbest bırakılmasına yönelik açıklamalar yaparak mahkemenin tutumunu üstü kapalı eleştiriyordu. mahkeme cemaatin kontrolündeydi. daha sonra tayyip erdoğan da ilker başbuğ'un tutuklu yargılanmasını bizzat eleştirecekti. işin ilginç yanı arınç bu konuşmasında tutuklu vekillerin serbest bırakılması gerektiğini söylediği için eleştirildiğini belirtiyordu. belli ki birileri cemaat kontrolündeki mahkemelerin tavrını eleştiren arınç'tan rahatsız olmuştu.
4* 28 ekim 2011... stv'de yayınlanan haber bülteninde hocaefendi'den çözüm reçetesi haberi yapılıyor ve gülen'in "herkesin kendini yeterli gördüğü, her şeyin hakkından geleceğine inandığı ve hayatını ona göre planladığı bir dünyada siz en doğruları bile kimseye duyuramaz ve o zihniyetteki vazifelilere, sorumlulara hiçbir şey kabul ettiremezsiniz." mesajı yayınlanıyordu.
5* ilerleyen günlerde gülen bir sohbetinde kendisine sorulan soru üzerine "mesele ak parti-cemaat kavgası değil. temel hak ve hürriyetler konusunda son birkaç senedir ciddi bir daralma yaşanıyor." şeklinde cevap verecekti. tüm bu üstü kapalı mesajlar ve hareketli gündemin arasında fark edilmeyen detaylar cemaat ve hükümet arasındaki çatırdamayı işaret ediyordu.
6* o dönemlerde kimse cemaat ile hükümet arasında kavga olabileceğine ihtimal vermiyordu. ittifak eskiydi, asla bitmezdi. yaşananlar olsa olsa zararsız sürtüşmelerdi. nitekim doğan akın gülen kaybedeceği savaşa girmez diyordu. cemaati yakından tanıyan gazeteci nevzat çiçek ise cemaat-hükümet gerginliğini kabul ediyordu fakat erdoğan'ın güle daha çok muhtaç olduğunu ifade ediyordu.
7* tam da o günlerde hükümete yakın isimlerden nihal bengisu karaca çok önemli bir yazı kaleme aldı. karaca dış politika, kürt sorunu, diğer cemaatler, kadrolaşma konusunda görüş farklılıklarının olduğunu belirtti. bir yerde haklıydı. ismailağa cemaatinin önde gelen isimlerinden cübbeli ahmet hoca tutuklanmıştı. herkes bu işin arkasında cemaatin olduğunu düşünüyordu. cemaat kendisine rakip olabilecek tüm cemaatleri hedef alıyor izlenimi hakimdi. öte yandan mehmet baransu gibi cemaat taraftarları ise hükümetten alttan alta şikayetçiydi.
8* fakat türkiye o dönem de bu konuları yeterince göremiyor, halk varsa yoksa şike olayı üzerinde duruyordu. tüm gazeteler ve dergiler şike süreci haberleri yapıyor, aziz yıldırım'ın tutuklanması gündemden düşmüyor ve dikkatler başka noktalara çevriliyordu. gündemin başka bir konusu ise yaklaşan seçimlerdi. türkiye hızlı bir şekilde üç seçim yaşayacaktı. erdoğan'ın cumhurbaşkanılığına adaylığını koyacağı belliydi. fakat yerine kimin geleceği belirsizdi. o isimin kim olacağı mühimdi. başbakanlığa cemaat karşıtı bir akp'li gelemezdi. fehmi koru iki kesimin de değer verdiği biriydi. o da ortada büyütülecek bir şey olmadığını açıklıyordu
9* 2011 son baharında cemaate yakınlığıyla bilinen emre uslu, yaşanan kck operasyonlarına değinerek "kck içinde mitçiler" bulunuyor iddiasında bulunmuştu. bu iddia o günlerde pek konuşulmamıştı fakat çok önemli bir gelişmenin kıvılcımını temsil ediyordu. kemal burkay ise türkiye’ye geldiğinden bu yana pkk’yı devlet kurdu diyor, bdp ve ekürileri demediklerini bırakmadı şeklinde sert ifadelerde bulunuyordu. yıl sonu yaklaştığında hükümete yakınlığı ile bilinen turgay güler 31 aralıkta twitter hesabından “başbakan her şeyin farkında. "fidan'a dokunan yanar". kıçı başı oynayanlara duyrulur." gibi enteresan bir tweet atmıştı.
10* şubat 2012'de hasan cemal cemaat hakkında bir yazı yazdı gülen cemaatini güzel bir şekilde övdü. hasan cemal cemaat yenilmez diyordu. aynı hasan cemal, bir süre sonra gazetesinden kovulacaktı. iddialar kovulma işinin arkasında erdoğan'ın olduğunu söyleyecekti. saflar sıklaşıyordu.
11* kısa süre sonra cemaat-akp kavgası konusu alevlendi. cemaatin has adamı emre uslu hükümet ile cemaat arasında fitne çıkarmak isteyenler olduğunu açıkladı. bunlardan biri ise rasim ozan kütahyalıydı akabinde nazlı ılıcak sahne alıyordu. o da cemaat ile hükümet arasında fitne çıkaranların ergenekoncular olduğunuaçıklayacaktı
12* 7 şubat 2012'de büyük bir kriz patlak verdi. cemaate yakın olduğu iddia edilen bir savcı mit müsteşarını ve yardımcısını ifadeye çağırıyordu. erdoğan duruma derhal el koydu ve fidan'ı gitmemesi için uyardı. akabinde meclis derhal yasa çıkardı ve bu gibi isimlerin soruşturmaya tabi tutulabilmesini başbakan iznine tabi kılındı. kriz çözülmüştü fakat kılıçlar da çekiliyordu. emre uslu bu gelişmeler üzerine mit kaybetti diyecekti. görüş ayrılıkları belirginleşiyordu.
13* hükümet tarafında olanlar kavgayı önemsiz bulurken cemaat tarafı ise fitne çıkarmaya çalışanlar olduğunu açıklıyordu. 11 şubat 2012'de ise ahmet altan işaret fişeğini yaktı. ona göre kavga yakındı ve ölümüneolacaktı. kısmen haklıydı, çünkü yurt genelinde bir çok teşkilatta cemaat yakın isimlerle hükümete yakın isimler arasında kadrolaşma sıkıntıları baş göstermeye başlamıştı. ali bayramoğlu da buna benzer bir yazı yazdı.fakat gündem hala cemaat ile akp'nin köprüleri atabileceğine ihtimal vermiyordu. ahmet hakan da bunu ifade ediyordu. ilerleyen günlerde ruşen çakır ise köşesinde ""şeffaflaşma becerilemezse iktidar cemaati, cemaatin sınırlarına doğru püskürtecek" şeklinde uyarıda bulunuyordu.
14* zaman geçtikçe cemaat ve akp'li isimler arasında garip atışmalar meydana geliyordu. taraf gazetesinden alper görmüş "akp, cemaatin yüzüne gülüp gülencileri devletten tasfiye ediyor." başlıklı yazısıyla medyanın gözünden kaçan bu gerçeği ifade ediyordu. 15 şubat'ta yeni şafak'ta yasin doğan müstearıyla yazı yazan yalçın akdoğan "her türlü oyunun farkındayız..." başlıklı yazı yazdı. mesaj netti. iki gün sonra aktif haber genel yayın yönetmeni yetkin yıldız'dan yanıt gelecekti. yıldız, “akp’nin çok övündüğü çetelerle-darbelerle-cuntayla mücadele sürecinde hakan fidan dönemi dâhil mit hangi belgeyi vermiştir? tsk içerisinden bugün ciddi yargılama konusu olan hangi suç belgesini çıkartabilmiş ve yargıya teslim etmiştir?” diye cevap vermişti. yanıt gecikmedi. yanıt bu kez star gazetesinden geliyordu, yanıtı yine akdoğan vermişti: "en samimi sağduyu çağrılarını bile 'perdeleme' olarak kötüye yormak insafla bağdaşmaz. ak parti'nin bir yandan yüze güldüğü, diğer yandan tasfiye çabası içinde olduğu iddiası çok çirkin bir iftiradır. iftira atmak, fitne çıkarmaya çalışmak, yangına körükle gitmek tasvip edilemez. biz gücümüz yettiğince hak bildiğimiz yolda yürür ve kardeşlik hukukunu korumaya gayret gösteririz. her olaya habis duygularla yaklaşanları ise allah'a havale ederiz."
15* bu sürtüşme üzerine olay büyüdü, abdurrahman dilipak olaya dahil oldu ve öyle bir laf etti ki, sürtüşme boyut değiştirdi, dilipak "dün derin devletten söz ediyorduk, şimdi ergenekon'dan söz eder olduk. bir de kürt ergenekonu çıktı başımıza. yarın cemaat ergenekonu çıkarsa şaşmayın.. bir ilişkiler yumağı çıkartırlar aklımız şaşar..." diyordu. herkesin şike süreci ile yatıp kalktığı günlerde kazan içten içe kaynamaya başlamıştı. bakan bekir bozdağ hükümet ve cemaat arasında kavga çıksın diye dua eden bir gurup var eleştirisi yaparken, 16 şubat günü yeni şafak gazetesi yazarı bayramoğlu cemaat ve hükümet arasındaki ittifakın bittiğini açıklıyordu. şimdilerde cemaat saflarını terk etmiş olan gülerce, o günlerde cemaat'i derinden savunuyordu. bu yaşananlar ise tuzaktı. engin ardıç ise açıkça hükümet yanında yerini almıştı. kavga bitip de ortam soğumaya başladığında emre uslu “bu kavga bitmeyecek” diye yazmıştı. zaman geçtikçe haklı çıkacaktı.
16* krizin yaşandığı günlerde samanyoluhaber web sayfasında çıkan bir yazı olayın özüyle alakalı bir çok ipucu sunmuştu: "cemaatin ak parti’yi bitirmek için düğmeye bastığını söyleyenlerin ve ak parti-cemaat ittifakının sona erdiğini yazanların tek bir amacı vardı; o da terörle mücadelede kendilerinin tarafı olduğu ve milletin asla kabul etmeyeceği stratejinin deşifre olmasını önlemekti. kimdi bunlar? bu isimler, baştan beri kck’ya karşı ılımlı bakış açısı sergileyen, kck operasyonlarından rahatsız olan, kck yapılanmasıyla dirsek temasında bulunanların ta kendileriydi. bunlar, kck’ya karşı kararlı duruşu sebebiyle cemaati sevmezler. aslında bu isimler, terörle ‘mücadele mi müzakere mi’ noktasında hükümete ve türkiye’ye vakit kaybettirenlerdi.” açıkça belirtilmese de cemaat iktidarın belirli alanlarına nüfuz edememekten hoşnut değildi. bu alanlar özellikle dış politika alanlarıydı. cemaate göre bu alanlar milletin aleyhine faaliyetlerde bulunuyordu. bu nedenle bu alanların düzeltilmesi gerekliydi. bu girişim konusunda hükümet somut adımlar gelmeyince cemaat kendi başına işe koyuldu ve mit krizi patlak verdi. böylece hükümet çevresinde bulunan "cemaatçi olmayan" isimler ile cemaat isimleri sürtüşmeye başladı. hükümet ise ilk hamle olarak operasyonu yapan üç polis müdürünü görevden almıştı. bunun dışında herhangi bir hamle gelmedi. hükümet mensupları cemaat aleyhinde konuşmadı. fakat biraz zaman geçtikten sonra istanbul terörle mücadele, organize suçlar ve istihbarat şubelerindeki polislerin tamamı şark görevine gönderildi.
17* ilerleyen günlerde ise özel yetkili mahkemelerin kaldırılması gündeme geldi. yeni bir kriz doğuyordu. bu mahkemeler cemaatin hakim olduğu alanlardı. hükümet cemaatle sözlü münakaşaya girmemişti fakat cemaatin gücünü ufak ufak kırpmaya başlamıştı. bugün gazetesinden gültekin avcı "özel yetki değişikliğiyle ırmak at üstünde değil de yürüyerek geçilmek isteniyorsa yaşanması mukadder tehlikeleri bilmek gerekiyor” uyarısında bulunmuştu. hüseyin gülerce ise daha açık ifade etmişti "başkaları ile el ele tutuşurken, vefalı ellerden uzaklaşılırsa, geri dönülmez bir akşamın ufkuna yürümek de var." 14 aralık operasyonunda gözaltına alınan isimlerden biri olan nuh gönültaş ise o dönemde “hükümet ayağına kurşun sıkıyor” demişti. cemaat'in bitmek bilmez eleştirileri gün yüzüne çıkınca bu kez karşılık hükümet medyasından değil, bizzat başbakan erdoğan'dan geldi. artık devreye o girmişti. “öym’ler hakikaten biraz çizmeyi aştı” dedi. sürtüşme boyut değiştiriyordu.
18* daha sonra başbakan erdoğan'ın katıldığı bir programda laf döndü dolaştı ve egemenlik konusunda geldi. zaman gazetesi genel yayın yönetmeni ekrem dumanlı'nın gözlerinin içine bakan erdoğan tarihi bir cümle söyledi. erdoğan açıkça "devlet içinde devlet olmaz" diyordu. mesaj açıktı. bir kaç gün sonra erdoğan yeni bir açıklama yaptı ve gülen'e dön çağrısında bulundu.
haziran ayında ise ismet berkan yazısında cemaat geri çekilip zamanın gelmesini bekleyecek diyordu. 12 haziranda hükümete yakınlığıyla bilinen eğitim bir-sen üyesi olan cemaat mensupları yeni kurulan aktif bir-sen'e geçti. yaşanan sürtüşme artık herkesin bildiği bir gerçeğe dönüşüyordu.
19* sonbahara girildiğinde yusuf kaplan gülen'in "hükümet kürt sorununda bizim önerimizi kabul etmedi"dediğini açıklıyordu. tam da o günlerde hükümet yeni bir proje ortaya attı. dershanelerin kapatılması gündemdeydi. cüneyt özdemir yaşanan bu gelişmeleri hükümet cemaat'le çaktırmadan mücadele ediyorşeklinde yorumluyordu. haklıydı. 5 kasım'da ruşen çakır cemaat'le hükümet arasında iktidar kavgası vardedi.
20* tüm bu gelişmeler yaşanırken gülen bir sohbetinde muta nikahı ile ilgili olarak sert açıklamalar yaptı. sohbette önemli kişilerin bu sayede avlandıklarından bahsediyordu. bu sohbet sonrasında bazı çevreler gülen'in üstü kapalı olarak bir ülkeyi eleştirdiğini açıkladı. o ülke iran'dı. cemaat'in iran karşıtlığı konusunda bazı dedikodular yayıldı. bir tanesine göre cemaat hükümeti ırak merkezi hükümetiyle yaşadığı problemler nedeniyle eleştiriyordu. eleştirinin odağında "maliki'yi iran'a itiyorsunuz" tepkisi vardı. bu dönemde hükümetin yanlış politikaları nedeniyle iran'ın ortadoğu'da güçlü konuma geldiği eleştirileri de mevcuttu. cemaatin kaynağı belirsiz bir iran antipatisi bu dönemlerde nüksetmişti. garipti.
21* yıl sonunda ise çok önem bir haber yayınlandı. iddiaya göre mit cemaat için bir dosya hazırlamıştı. yeni yıl yine gergin başlamıştı. gülen "kuvvet bazen küstahlaştırır" açıklamasını yaptı. hüseyin gülerce tayyip erdoğan'a "çankayaya çıkma" yazısı yazdı. ve akabinde üçüncü bir çatlak baş gösterdi. iddialara göre başbakan'ın ofisi dinlenmişti. yeni gündem böcek kriziydi. ilk iş olarak istihbarat daire başkanı ömer altıparmak görevden alındı. ankara cumhuriyet başsavcısı ibrahim ethem kuriş istanbul’dan bağımsız olarak ankara’da başbakan tayyip erdoğan ile mit müsteşarı hakan fidan’la ilgili yürüttüğü ‘gizli oslo soruşturması’ ortaya çıkınca görevden alındı. savcı antalya'ya gönderildi.
22* zaman gazetesi genel yayın yönetmeni ekrem dumanlı da 29 nisan ve 6 mayıs günlerinde ‘imralı süreci’ne ilişkin sert yazılar kaleme aldı. 29 nisan’da dumanlı, murat karayılan’ın kandil’deki basın toplantısını ‘şov’ olarak değerlendirdi ve “bak şu garip tabloya ki adam (karayılan), mit'ten bahsederken bir duygudaşlık yaşıyor adeta. mit müsteşarı hakan fidan'dan bahsederken neredeyse ‘bizim hakan' diyecek. öyle zannediyorum ki mit yöneticileri de (başta sayın fidan olmak üzere) rencide olmuştur bu söylemden. aksi takdirde karayılan'ın mit raporlarından kendi dokümanı imiş gibi bahsetmesi tuhaf çağrışımlar içeriyor...temkin şart, tedbir şart...” diye yazdı. zaman’ın 1 numarası 6 mayıs’ta da akp ve mit yöneticilerini göreve çağırdı: “bir de örgüt ne yapıp edip ‘cemaat’e çamur atıyor. oslo sızdırmalarında daha geçen sene başbakan erdoğan'ı hedef gösteren karayılan, şimdi başına bir taş düşmüş de hafızasını kaybetmiş gibi ‘cemaat’i suçluyor. hal böyle olunca beklenen o ki bazı insaf ve vicdan sahibi kişiler çıksın bir şeyler söylesin, en azından “ayıp oluyor!” desin.”
23* 4 nisan'da mehmet bekaroğlu "cemaat akp'ye seçimlerde oy vermeyecek" iddiasında bulundu. hüseyin çelik "kar yağsa cemaatten biliyorlar" dedi. cemaate yakınlığıyla bilinen nihat ergün "ihat ergün, "servet, şehvet ve şöhret arzusu insanı yoldan çıkarır. benim bunlarla hiç işim olmadı" şeklinde manidar bir açıklama yaptı. herkes yavaş yavaş tarafını seçiyordu. yaz aylarında patlak veren gezi olayları ise cemaat-akp ittifakının son perdesiydi. zaman gazetesi olaylar boyunca hükümetten yana tavır aldı. gülen ise sadece yapılan sert müdahaleleri ufaktan eleştirmişti. son baharın gelişiyle dershanelerin kapatılması tekrar gündeme geldi. artık kimse cemaat-akp kavgasını reddedemiyordu. 2013 yılı biterken dershane kavgası üzerinden muazzam bir sinir harbi yaşanıyordu. stv'de yayınlanan bir dizide hükümetin karanlık odaklarla bir olup cemaati hedef aldığı sahneleri bile bulunuyordu. 17 aralık sabahı geldiğinde ise ilk kurşun sıkıldı. yer yerinden oynadı. operasyonlar, gözaltılar ve iddialar her yanı kapladı. konu rüşvet ve yolsuzluktu.
24* iddialara göre temmuz 2012'de istanbul mali suçlar müdürlüğüne ihbar yapılıyor, yapılan ihbarda kapalı çarşı'da ticaret yapan bir kaç döviz ve işleticinin yasadışı altın ticareti yaptığı ifade ediliyor, bu kişilerin yasa dışı işlemleri karşısında komisyon alıp rüşvet verdiği belirtiliyordu. hatta iddialara göre bu kişilerin bazı örgütlerle yaptığı işler bile bulunuyordu. bunun üzerine iddianın doğruluğunu araştırmaya başlayan şube, ihbar edilen şahıslarla alakalı olarak geçmişte masak raporu bile tutulduğunun farkına varıyordu. hatta bu şahıslardan bazılarının başka ülkelerde gerçekleşen yasa dışı işlerle de bağlantısı olduğunun farkına varan emniyet bu işin sıradan bir iş olmadığı anlayarak soruşturma izni için savcılığa başvurdu.
25* iddialara göre izni alan şube derhal ihbar edilen şahısları izlemeye koyuldu. ihbar edilen şahısların çok daha farklı kişilerle irtibat halinde olduğu farkedildi. bunun üzerine soruşturma genişletiliyor. işin içinde kim varsa, bu yasa dışı işlem ağına aracı, kurye vs. kimler dahilse hepsinin ortaya çıkarılabilmesi için yurt çapındaki bir çok şubeye haber veriliyor ve soruşturma gizli bir şekilde yürütülmeye başlanıyordu. ihbar edilen şahısları yakalamak basitti. fakat bu şahıslar dışında çok daha farklı ve güçlü kişilerin de bu işe dahil olduğu farkedilmişti. bu nedenle küçük balıklar teknik takibe alınmaya başlandı. böylece küçük balıklar yem olarak kullanılarak büyük balıklar avlanacaktı.
26* iddialara göre zamanla şube öngörülerinde haklı çıkıyordu. milyonlarca hatta milyarlarca dolarlık bir pazarlık ağ deşifre edilmişti. haftanın üç-dört günü dinlemeler yapılıyor, teknik takip aracılığıyla ihbar edilen şahıslar üzerinden kuryeler, kuryelerin üzerinden de aracılar teker teker tespit ediliyordu. bir çok tacir kişisel gelirlerin çok üzerinde miktarlarda paralarla oynuyordu. bu durum ortaya çıkınca bu kişiler de takibe alındı. bu paralar onlara ait değildi, bu işi onlara yaptıran daha büyük balıklar vardı. emniyet böyle düşünüyordu. yapılan iş büyük oranda altın ticaretiydi.
27* o dönemde iran'a amerika tarafından ambargo konulmuştu. ambargonun sebebi iran'ın nükleer araştırmalar yapmasıydı. türkiye de bir nato ülkesi olarak bu ambargoya uymak zorundaydı. öyle de oluyordu. fakat soruşturma sürdükçe altın ticaretinin iran ambargosunu delmek amacıyla yapıldığı tespit ediliyordu. iran'lı bir iş adamı bu ambargonun aşılması için yapılan işlemlerin odak noktasında yer alıyordu. o sistemin en kilit noktasıydı. işte tam da bu günlerde cemaat'in iran antipatisi depreşmişti. muhtemelen o günlerde nükseden iran antipatisi bu soruşturmada yaşananlar nedeniyleydi. bu ihtimalde okyanus ötesi soruşturmalardan haberdar edilmiş demekti. bu bağlamda hükümet soruşturmadan habersiz tutulurken görevliler okyanus ötesini habersiz bırakmamış demekti.
28* türkiye ile iran arasında yapılan iki büyük ticaret vardı: petrol ve doğalgaz alışverişi. bu alışveriş gereğince türkiye doğalgaz ve petrol ücretlerini halk bankasındaki bir hesaba yatırıyor, banka iran için açılmış bu hesaptaki parayı iran merkez bankasına havale ediyordu. fakat ambargo gereği yapılan bu ticaret esnasında türkiye'nin hesaptaki paraları iran'a havale etmesi geciktiriliyor, engelleniyordu. iddialara göre işte bu yasağı delebilmek için değişik yönlerden yapılan para transferleri emniyetin gözüne çarptı. başka bir iran bankasından halk bankasındaki bir hesap açılmıştı ve iran merkez bankasına gönderilmesi gereken fakat ambargo nedeniyle gönderilemeyen para, iç piyasada gezdirilerek bu hesaba aktarılmış ve böylece açılan ikinci hesaba gönderilerek ambargo delinmişti. böylece iran merkez bankası parasına kavuşuyor ve ambargo yapılan bu yasa dışı işlemlerle deliniyordu.
29* iddialara göre yapılan iş yasadışıydı, amerikan ambargosuna ihanetti. ve cemaatin polis kanadı bu işlemin farkına varmıştı, hükümetin sunduğu imkanlarla hükümetten gizli olarak bu işin peşine düşmüştü. her geçen gün emniyet birimlerinden habersizce işler yürümüştü, emniyet de bu işlemleri tek tek takip etmiş ve kişileri dinlemişti. iddialara göre böyle bir işlemin gerçekleştirilebilmesi için banka genel müdürünün ve ilgili bakanlığın mutlaka haberdar olması gerekiyordu. zira yapılan işlem çok dikkat çekiciydi. nitekim emniyet bu ağın siyaset kanadını da deşifre etti. sisteme göre iran ambargoyu delebilmek için türkiye'deki düzeneği kurmuştu. iran'ın türkiye ayağı ünlü bir iş adamıydı. iş adamı iran'a gönderilmesi gereken paraları alıyor ve gerek yurt içi gerekse yurt dışından altın toplayarak doğrudan iran'a, bazen de dubai aracılığıyla iran'a gönderiyordu.
30* iddialara göre normalde işte tam da bu noktada iran'ın hesabındaki paraların eridiğini gören banka genel müdürü ve ilgili bakanlık duruma el koymalıydı. oysa bu merciler hareketsiz kalıyordu. bakanlığın ve bankanın hareketsiz kalmasından şüphelenen emniyet soruşturmaya banka genel müdürünü ve ilgili bakanı da dahil edince düğüm çözüldü. tüm herşey açığa çıktı. iran'lı iş adamı ambargonun delinmesine sessiz kalan bakanlığa para ödüyordü. iddialara göre ödenen para kârın %3'ü kadardı. alınan bu paranın 3'te biri iranlı işadamına, diğer 3'te biri banka genel müdürüne ve ilgili bakana pay ediliyor ve kalan 3'te biri ise yayında ve yapımda emeği geçen kurye ve aracılara dağıtılıyordu.
31* işin içinde bakanlık olduğundan iran'lı iş adamının arkası sağlamdı. bu yüzden işlemler çok da gizli yürütülmüyordu. şebeke rahat hareket ediyordu. bu nedenle yapılan işlemler başka tacirlerin gözüne çarpıyor ve onlar da bu işten ekmek yemek için sıraya giriyordu. fakat bu noktada bakanlık devreye girerek diğerlerinin önünü kesiyordu. böylece bu çarkta kartel haline geliniyordu. iddialara göre bu yöntemle rüşvet hacmi 60 milyon dolar civarında delinen ambargo bedeli ise 87 milyar dolar civarında dolanıyordu. hem iran ambargosu deliniyor hem de cepler para doluyordu. fakat tam da bu esnada çok tanıdık bir dost her şeyi kaydediyordu.
32* emniyet küçük ve büyük balıkları tespit edip delilleri topladıktan sonra gerekli zamanı bekledi ve 17 aralık günü operasyon yapılarak taarruza geçildi. soruşturma kapsamına bazı yasa dışı imar yolsuzlukları ve benzeri suçlar da eklendi. böylece kapsam genişletilmişti. muhtemelen emniyetin rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu bekletme sebebi buydu. gözaltılar ne kadar geniş tutulursa, operasyonun etkisi o kadar artacaktı. böylece hükümet derin bir yara alacaktı. bu yüzden operasyon bekletilerek yeni suçlar için çalışmalar yapıldı ve 17 aralık günü harekata geçildi.
33* 2012 ve 2013 yıllarında hükümet ve cemaat arasında sürtüşme yaşanırken cemaat bir yandan da 17 aralık için hazırlık yapmıştı ve günü geldiğinde harekete geçmişti.. iddialar yukarıda anlatılanlar gibiydi. fakat hükümet bu iddiaları reddediyordu. hükümete göre bu yapılan bir darbe girişimiydi. ihanetti. fakat ortada başka bir ihanet bulunuyordu. o da amerikan ambargosuna yapılan ihanetti. fakat amerika hükümete karşı asla bu konuda serzenişte bulunmadı. bu konuda hiç bir gerginlik yaşanmadı. amerika'nın bu olaya vermesi gereken tepkiyi cemaat vermişti ve önemli bakanları tutuklamak, yolsuzlukları ortaya dökmek için büyük bir hazırlık yapmıştı. ilginçti. bir güç, cemaati bu konuda hükümetle karşı karşıya getirecek ve tüm ittifakı bozacak bir hamle yapmaya zorlamıştı. cemaat ise tamamen yok edilme tehlikesine rağmen tüm gücüyle bu hamleyi yapmak için önemli bir çalışma yapmıştı.
34* 20 eylül 2012... amerika'nın en önemli isimlerinden morton abramowitz önemli bir makale yazmıştı. abramowitz tayyip erdoğan'ı 1990'lardan tanıyordu. ikisi arasında çok önemli bir dostluk vardı. abramowitz erdoğan hükümetini önemli şekilde destekliyordu. ona göre erdoğan bölgesel bir liderdi. fakat bu makale bugüne kadar yazdıklarından farklıydı. ve makalenin sonu çok çarpıcı bir şekilde sona eriyordu:
--- spoiler ---
on yıldır türkiye siyaset sahnesinde siyasal bir karışıklığa şahit olmadık. bugün ise kimi filizlenmeler var. bir politik değişim öngörmek zor, özellikle de erdoğan’ın hakimiyeti dikkate alındığında; ve ona karşı bahse girmek ahmaklık olur. ama 2014 itibariyle, içerde ve yanı başında devam eden karmaşa yeni partilerin ortaya çıkışına ve hatta belki de akp’nin çözülmesine yol açabilir. bu arada, türkiye önemli, dinamik ve sonu gelmez sürprizlerle dolu bir yer olmayı sürdürüyor.
--- spoiler ---
abramowitz yaşanan bölünme tehlikesini, hem de tarihini verecek şekilde, nasıl bilebilmişti?
EKŞİDEN BARANBA